Hayat çok tuhaf. Birgün bakıyorsun her şey çok güzel, hayalini bile kuramayacağın bir yerdesin. Daha önce tanımadığın seni de tanımayan insanların övgüleriyle mest oluyorsun. Galatasaray Lisesi’nin emektar kapı görevlisi Ramo’nun kedisi kadar bile tanınmazken cumhurbaşkanıyla falan aynı karede yer alıyorsun. Üstelik yaptıkları hatalarla seni oraya oturtanların mirasıyla iki sene üst üste şampiyonluk sevinci yaşıyorsun.
Ne güzel günlermiş değil mi!
Sonra öyle şeyler yapmaya başlıyorsun ki seni oraya oturtan insanların nefretini kazanıyorsun. Görgüsüzce kapıları kilitliyorsun, güvenlik kameraları, korumalar, arabana çakarlar taktırıyorsun.
KOVULDUĞUNU BİLE ANLAMADIN!
Seni oraya oturtanlar aynı selefinde olduğu gibi yaptıklarını beğenmemeye başlıyorlar. Kovuluyorsun makamından. Kanunun boşluklarından, Tüzük’ün hatalarından yararlanarak Galatasaray’ı seven birinin yapmayacağı gibi sarılıyorsun koltuğuna, mızıkçı bir çocuk gibi.
Başın dönmüş Başkanım senin.
En ufak eleştiriye bile katlanamıyorsun. Gak diyeni mahkemeye guk diyeni disipline veriyorsun. Olduğun yere o kadar yabancısın ki camianın en ürkeğinin bile disiplinden misiplinden korkmadığını bilmiyorsun. O kadar yabancısın ki camianın en sevilmeyeninden kahraman yaratıyorsun!
Bu işe artık bir dur de Başkanım.
Etrafındakiler bir gün daha koltuklarında oturabilmek için senin hastalığını kullanacak kadar kötüler. Senin hastalığını kullanarak (başkan çok hasta, üzülüyor bunun yazdıklarına, kovun) insanların ekmek paralarıyla oynayacak kadar alçaldılar. İktidar ömürlerini artırmak için yapmayacakları şey yok, senin hastalığını kullanmak da dahil buna.
Bu işe artık bir dur de Başkanım, hâlâ sana Başkanım diyenler varken!