banner16

Konumuz penaltıyı oyuna gireli 2 dakika bile olmamış Mustafa Muhammed’in kullanmasına göz yuman Fatih Terim değil.

Alanyaspor mağlubiyetini protesto eden taraftarına tribüne inerek neredeyse saldıran koskoca Fenerbahçe’nin başkanı Ali Koç da değil.

Galatasaray maçının bitiminde küfürlü tezahüratla eşleşmiş Sezen Aksu şarkısını bangır bangır statta çalan. O ana kadar efendice oturan taraftarı provoke ederek küfür etmelerini sağlayan stat görevlisi kılığındaki Beşiktaş Yönetimi de değil...

Batan Türkiye arkadaşlar...

2 ay önce kayınvalidelere 3 bin 700 liraya ev tutuldu, “Çok pahalı ama ferah ve temiz” diye teselli bulduk. Ondan beş-on ay önce 2 bin lira civarındaydı çünkü rayiç. Bugün ise 6 bin liraya aynı daireyi kiraya verir üzerine de elini öptürürsün. Çok zengin olduğum için (!) sahip olduğum arabamın deposu geçen aya göre 50 lira daha fazlaya doluyor. Geçen ay bugün bir dolar 8.87 liraymış, bugün 9.51 lira!

En düşüğünden hesaplasak bile bir aylık enflasyon yüzde 10’un üzerinde. Ekim böyleydi de eylül farklı mıydı? Ya ağustos, temmuz, haziran? Hepsi aşağı yukarı aynı buhranla geçti. Arada halatla tutulmasına rağmen yağlı güreşi seçerek elimizden kayan dolar 6 ay önce bugün 8 liraymış, bugün 9.51! Oysa ki benim emekli maaşım hâlâ aynı, yerinde saymıyor, eriyor hepimizinki gibi.

Bu ahval ve şeraitte (durum ve gidişat) Fatih Hoca başarıları sahipleniyor da başarısızlıklarda oyuncuları suçluyor diye yazsam kimin umurunda? Ya da Ali Koç, Fenerbahçe Başkanlığı’na yakışmıyor desem kaç yazar? Ya da Beşiktaş Yönetimi küfür seviyor diye kafa göz girişsem utanan olur mu?

RAHİP BRUNSON NE O ZAMAN?

Bu günlerde herkes cebine bakıyor. Fakir karnını doyurma, 5’li çete müteahhidler kanımızı emme, oramıza buramıza daha büyük bir şevkle koyma peşinde. Satana, “Neden satıyorsun kardeşim?” diye sorma ihtiyacı duymayan fütursuz apartman görevlileri ikinci el araba alma kuyruğunda. Hamdolsun artık buzdolabımız var, ellerimiz kurumuştu toprak testide eterle buz yapayım derken. 53 yaşımın içindeyim, kendimi bildim bileli hem bizim evde hem akrabalarda hem de komşularımızın tamamında buzdolabı da vardı fırın da! Şahane börekler, poğaçalar, kekler pişirilir tüm apartmana dağıtılırdı. Tüp kuyruğu vardı ama market çöpü karıştıran yoktu. Dünyayı almıştık karşımıza Kıbrıs Barış Harekâtı yüzünden ama başımız dikti. O zamanki reis önce atarlanıp sonra da geri vitese takmadığı için başımız dikti.

Hadi 10 başkonsolos karşılıklı oynanan diplomatik bir oyun diyelim. Ama Ruslar’ın katlettikleri 30 askerimizdeki ve Rahip Brunson’daki aczimizin Türkiye tarihinde eşi benzeri yok!

1992’de kurulan Karaelmas Üniversitesi’ni 2007’de “Biz kurduk” diyenle aynı şahıs, “Bizden önce buzdolabı mı vardı, fırın mı vardı?” diye soran.

AKP Genel Başkanı ve aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı da yapan Recep Tayyip Erdoğan.

İç politikayı dışa atarlanarak halletmeye çalışıp sonra her şeyi ilk halinden daha karmaşık bir şekle çevireceğini bilmesek inanacağız da, olmuyor işte!

BENİ KANDIRAMAMIŞLARDI

Artık batan ekonomiyi bu çeşit sözlerle kurtarmaya çalışıyor. Halkın yüzde 70’i inanıyordu söylediklerine şimdi ise sadece 30’u. O 30’un da 20’si AKP iktidarından beslenen kesim ha, inandıklarından değil bağlılıkları, menfaatlerinden. Ya cepleri doluyor ya suçları örtbas ediliyor. Geri kalan yüzde 10’dan bahsetmeye bile gerek yok!

Kimse telaffuz etmiyor ama bugün FETÖ’ye lanet okuyanlar 8-10 sene önce Fetullah Gülen’i öve öve bitiremiyorlardı. Ağızlarına adı değdiğinde gözyaşlarını tutamıyorlardı. Sonra menfaatler çatışınca bir anda en büyük düşman olduğunu idrak ettiler. Kafamızın üzerinde jetleri uçurmaya başladıktan sonra da Ra’s al Ghul (iblisin başı) ilan ettiler. Kolkola yürüdükleri zamanları da, “Kandırılmışız” diyerek örtbas ettiler.

Mesela beni kandıramadığı için sabah 06:00’da apartmanın sokak kapısına inip o zamanlar Fetullah Gülen’in borazanı olan Zaman Gazete’sini balyayla kapıya bırakan sakallı sarıklı motorcuyu kovalıyordum, “Mikroplarını kapıma bırakma lan” diye. Kandırılmadığım için hangi stat olursa olsun Türkçe Olimpiyatları kisvesi altında gövde gösterisi yaparlarken pis ayaklarıyla ezdikleri çimlere içim yanıyordu. Kandırılmadığım için spor röportajı için gittiğim Etiyopya’da gazeteci heyetini karşılayan Fetullah Gülen’in adamlarının eşantiyon da olsa hediyelerini kabul etmedim.

MAKARNA VE NOHUT

Aslında halkın büyük bölümünün umurunda değil siyasilerimiz. O olmuş, bu olmuş ilgilenmiyorlar bile. Eve girene, boğazından geçene bakıyorlar. Bu süreçte bugüne kadar siyasilerden sadece kötülük görmüş olan halkımızı iki paket makarna ile bir kilo nohutla tavladılar. Bana göre mükemmel akıllıca bir strateji.

Küçük bir anıyla durumu pekiştireyim. Halkımız politikacılar tarafından ezelden bu yana o kadar ezilmiş ki...

Siirt’te AKP mitingi var. Yıl 2009 falan. Aynı zamanda da Galatasaray başkan adaylarından Adnan Öztürk’ün şirketi bir okul yaptırmış. Sayın Cumhurbaşkanı için diğer 25 tesisle beraber toplu açılış töreni düzenlenmiş. Hazır Siirt’e gelmişken de gündüz bir miting serpiştirilmiş programa. Adnan Öztürk’ü izleyen 7-8 gazeteciyiz. Hepimiz resmi bir işe geldiğimiz için kravat, ceket, paltoluyuz. Kaza ile miting alanına düştük. Binlerce insan bir anda Musa’nın Kızıldeniz’i yardığı gibi yarıldılar önümüzde. Halktan biri yanındakine, “Çekil babo baksana giyime, devletten bunlar” dedi. Yürek burkan bir hikaye benim için. O güne kadar o adamlar devlet adamları tarafından sadece korkutulmuş; ne acı değil mi! İlk öğrendikleri şey, “Kravat ve ceketli adamdan çekineceksin, yol vereceksin!”

Tabii ki devlet olarak tanıdıkları ve korktukları erki kapılarında makarna nohut dağıtırken görünce bir bağ kuruluyor. Kendi başarılarından değil de AKP’nin başarısızlığından iktidar yolu açılan muhalefete de ders olsun bu makarna-nohut-Musa’nın Kızıldeniz hikayesi.

KONUMUZA DÖNERSEK!

Bu durumdan sonra yani dolar 9.54 (ben yazıya başladığımda 9.51’di), euro 11.06, benzin 8.65’i geçtiyse makarna nohut kurtarmaz AKP’yi ve liderini. Tamam Türkiye, Dünya klasmanında belki hiçbir zaman amiral olamadı. Yüce önderimiz Mustafa Kemal Atatürk 15-20 yıl daha başımızda olsaydı or amiral bile olabilirdik ancak bu kahrolası zalim ecel maalesef hep en iyilerden başlıyor.

Dünya’ya amiral olamamıştık ama 206 ülke arasında sanırım amiral-albay arası bir rütbemiz vardı. OECD (iktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı) bünyesindeki FAFT’ın (Mali Eylem Görev Grubu) Türkiye’yi gri listeye almasıyla değil amiral gemisine binmeye flikasında bile bir kıçlık oturacak yerimiz kalmamış oluyor.

Nedir gri liste; öncelikle ülke için ağır itibar kaybıdır. “Gri liste” Türkiye'nin kara parayı iş edinenler için elverişli bir yer olduğuna da işaret ediyor.

Fakir olabiliriz, açlıktan ölebiliriz, olsun, her şeye katlanırız ki zaten katlanıyoruz. Ancak OECD’nin gözünde kara para cenneti olmamız ülkeyi yönetenlerin büyük üzüntü duymasını gerektirir. OECD “One minute” denilecek bir merci de değil. Aralarında ABD, Almanya, İngiltere, Fransa, Japonya, İtalya, Kanada, Hollanda ve bizim de bulunduğumuz 38 kalburüstü ülkenin organizasyonu. Bizi bu sene Mali ve Ürdün ile birlikte kara para konusunda aynı kefeye koydukları ülkelere bir bakalım; Pakistan, Suriye, Arnavutluk, Myanmar, Yemen, Güney Sudan, Uganda, Senegal, Burkina Faso, Zimbabve, Nikaragua, Filipinler, Kamboçya, Haiti, Cayman Adaları ve Barbados.

Makarna nohutun yanında “Türkiye’yi ekonomide ilk 10 ülke arasına sokacağız” sloganıyla yola çıkan AKP, 20 senede bizi bu ülkelerin arasına soktu.

Ne diyelim artik; hayaldi gerçek oldu!

[email protected]

 

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner36