banner16

Kaç gün oldu ne gözyaşım durdu ne de bir saniye olsun aklımdan çıktı. Kapı açsam Ataç’ı hatırlıyorum, “Ne güzel kapı açardık beraber” diye; daha “Meyhaneye giderdik, saatlerce telefonda konuşurduk”a girmeyeyim...

Tam 41 yıllık can dostumu kaybettim. Ataç Kaya ismi, Galatasaray Lisesi ve Çapa Diş Hekimliği mezunu.

Biyolojiden astrolojiye, marangozluktan tesisatçılığa, elektronikten tarihe her şeyin uzmanıydı, baş uzmanlığı ise insanlıktı.

Bir gerçekle karşılaştım lanet hastalığa yakalandığını öğrendiğim süreçte. O sadece benim değil tüm ortak tanıdığımız arkadaşlarımızın da can dostuymuş. Hatta bizim tanımadığımız da onun tanıdıklarının da can dostuymuş.

Şarköy’den Okan’ın ve Ali Can’ın, Çanakkale’den Can’ın, Babuş’un, İtalyan Bülent’in de can dostuymuş.

Can dostlar arasında Muslera, Selçuk İnan, Semih Kaya başta olmak üzere futbol camiasının birçok ismi de varmış.

Süzerdi hastalarını, zorlanacak olana, “Senin tedavin bitmedi, bitince ödemeni yaparsın” diye incitmeden destek olurdu. Neredeyse futbol kulüplerinin tamamının ağız ve diş sağlığı Ataç’tan sorulurdu. Bilmediğim bin şey bilir aynı Yener gibi yarım şey söylemezdi bana. Ben de ona sormazdım zaten.

Her zaman, “Hiç anlamam ama bu maçı 2-0 alırız” derdi rakip Barcelona bile olsa. Gerçekten ilgilenmezdi futbolla ama ilk aşkı Galatasaray’dı. Lise’nin pencerelerinden Florya’nın personeline kadar ilgilenirdi ama “Anlamam” derdi işte. “Anlarım” diyenlerden kat be kat fazla anlardı ama tevazu doğuştan gelen bir şey işte.

Bizi çok severdi ama varsa yoksa Mercan ve Gamze; kızı ve eşiydi. Onlardan bahsetmediği an yoktu, “Bin defa dünyaya gelsem yine Gamze ile evlenirdim” dediğini neredeyse bin defa işittim ağzından, hatta annem bile defaatle duydu bu sözlerini. Annelerimiz anne, ağabeylerimiz ağabey, kardeşlerimiz kardeş, çocuklarımız çocuklarımızdı. Böyleydi bizim arkadaşlığımız.

KÖRÜN FİLİ TARİFİ

Hani derler ya “Körün fili tarifi gibi” herkes farklı bir üstün özelliğine tanık olmuştur. Kaybedince nasıl birisini kaybettiğimizi anlıyoruz.

Muayenehane arkadaşı Levent herkesten önce yetişmiş o uğursuz gecede. Diğer muayenehanedaşı Güvenç’le sabahın ilk ışıklarında sarılıp ağlaştık. İşi de şenliğe çevirmiş. Kendisi gibi pırıl pırıl iki ortak yapmış, çok eğleniyormuş meğer iş yerinde.

12 MAT E, Galatasaray Lisesi’nden mezun olduğumuz sınıf. 40 mevcutla hâlâ bir aradayız. Rica ettim, onlar da birkaç cümle yazdılar. Eli gitmeyen çoğunlukta, kabullenmeyen çoğunlukta, isyan etmeyenimiz yok. Hep en iyileri seçiyor şu zalim ecel.

Ölüm kimseye yakışmaz ama en çok sana yakışmazdı be can dostum. Hayatımın sonuna kadar eksikliğini duymayacağım tek günüm olmayacak. O boğazımdaki düğüm zaman zaman gevşeyecek belki ama hep orada duracak. Her rakıya buz atışımda senin imal ettiğin lekesiz, pürüzsüz buzlar gelecek aklıma. Her balık piştiğinde, “Oh beee mis gibi kokuyor mübarek” sözlerin çınlayacak kulaklarımda. Her yıldız gördüğümde, “Ataç olsaydı şimdi 3 saat Yüce Kozmos hakkında bildiklerimizi anlatırdık birbirimize” diyeceğim. Bilardo topundan enginara, Martine Mystere’den kerpetene, pofutuk anoraktan hünnapa; ne kadar çok şey yaşamışız bu 41 yılda. Tesellim şudur ki normal bir insanın on ömürde yaşayabileceklerini 52 yıla sığdırdın, 41’inde de on dostla yaşayacaklarımı benimle yaşadın.

Nurlar içinde yat güzel arkadaşım, görüşmek üzere...

Şimdi sizi bizim sınıfla baş başa bırakıyorum.

ERKUT

Beni çok şaşırtan özelliklerini keşfederdim sürekli. Mesela hiç tahmin edemezsin adamdan, kriz anlarında lider oluverirdi. Hiçbir arkadaşının arkasından kesinlikle konuşturtmazdı, ne olursa olsun. Keşfetmeye, araştırmaya meraklıydı. Hazırlıkta bir icat torbam vardı; elektrik motorları, piller lambalar. Onda da vardı benzer bir şeyler, habire icat yapardık. Teknoloji merakını yakınen bilirim, dronlar, uygulamalar. Ve keşfetme... O renkli rakılar hep araştırma sonucu olmuş şeyler.

En imrendiğim özelliklerinden birisi...

Ulan diyordum, ben bir sekreteri 3 ay çalıştıramıyorum, Esra bildim bileli var. Bir yardımcı nasıl 20 sene çalıştırılır? Bizimki böyle bir adamdı.

Gamze.. Gamze'ye müthiş saygı duyardı.. İyi bir eş ve çooook iyi bir baba. Adam gibi adam, Ataç Kaya’m..

Kardeşim, enerji kaynağım, dert ortağım

Çok önce çözdün hayatın anlamını. Güzel yaşadın, yaşattın ama daha çok erken be Ataç’ım.

Haberi ilk alıp da seni aradığımda “Bu illetten kurtulabilecek bir kişi varsa, o sen olursun” dedim. Olmadı maalesef.

Gönlü zengin, seveni bol arkadaşım. Kongre, pilav, seçim bahane; bir kadeh rakı ve bizlerle iki kelime edebilmek için, “Kim geliyor?” sorusuna ilk kaleye mum diken arkadaşım...

Kimin kafasını didikleyeceğim ben şimdi?

Kriz zamanlarında biz birbirimize bakarken ateşe dalan arkadaşım. Her daim gülen yüzünle gergin ortamları yumuşatan güzel arkadaşım. Oğlum için “İdolüm” diyen sonra oğlumun idolü olan arkadaşım.

Ne çok gözyaşı akıttın arkandan...

Galatasaray’ın 11’ini sayamazdın şimdi Florya sana ağlıyor. En umutsuz maç tahminlerinde bile 2-0 derdin, “Galatasaray yenilir demeye gönlüm el vermez” derdin. Bir tek senin “İ... Fenerli” demen koymazdı bana.

Sen Cengiz’le İbo’yla başla

Koy bizlere de birer kadeh

Su ve ağzına kadar buz

Geliyoruz birer birer

İSKOÇ

Gülmediğin, güldürmediğin bir an hatırlamıyorum. Belki de bu nedenle ne bu lanet hastalığı ne aramızdan çok erken ayrılmanı ne de cuma günü seni bırakıp gittiğimiz o soğuk, o sevimsiz yeri hiç yakıştıramıyorum sana. Hepimizde emeğin, hepimizde hakkın var ve bir de hiç tükenmeyecek sevgin. Daha şimdiden çok özledim seni kardeşim.

PİSKO

Çok eski bir dostum da Bakırköy’ün eski diş hekimlerindendir. Ataç’ımla birbirlerini gıyaben tanırlarmış hatta yabancı hastalar konusunda aralarında tatlı da bir rekabet varmış. Bizimki benden ikisini tanıştırmamı istedi, vesile oldum sonra unuttum gitti.

Dün cenazede diğer arkadaşımı da gördüm. İkisi de rakı sevdikleri için meğer kanka olmuşlar, iş çıkışı arada demlenirlermiş. 

Cenazesinde, “Çok kıymetli bir meslektaşımı kaybettim ama buraya bakınca siz çok daha fazlasını kaybettiniz galiba” dedi. 

Öyle bir adamdı işte.

EKO

Tek diyeceğim, bazı insanlar ışıktır, o da ışıktı ve ışıklar içinde uyusun. Eğer ölümden sonra hayat varsa ve hayatıma girebilecekleri seçme imkanım olursa birçoğunuz gibi onun da olmasını isterim…

HALDUN

Ataç’la son yazışmalarımız; kızımın doğumu ve sonrasında da kayınvalidemin vefatı. O kadar düşünceli, ince bir insandı. Bana seneler once baş sağlığı dilerken sevgili Ataç’çığımız, şimdi hale bak!

Dün o seneler önceki son yazışmalarımızı okurken, ruhunun güzelliğini, içtenliğini, hassasiyetini o kadar çok hissettim ki...

Çok çok acı...

Yeri doldurulamaz, çok insana dokunabilen pırlanta gibi bir insandı. Nurlar içinde yatsın sevgili Ataç’ımız, hayatımız boyunca artık içimizde yaşayacak .

KEŞ

Rahmetli Cengiz için lisede bir tören yapılıyordu 1990’da. O vefat beni çok etkilemişti, çok erkendi. İki göz iki çeşme ağlıyordum. O anda Ataç kolunu omuzuma koydu ve teselli etti, onca kişi içinde, o durum içinde, benimle ilgilenmeyi ihmal etmedi. Sanki şimdi yine o her daim gülen yüzüyle, "Üzülme Keş’im" der gibi. Bu sonsuzlukta ha 19 yıl, ha 52 yıl, ha 90 yıl yaşamışsın çok da büyük bir fark yok aslında, ama yaşadığın yılları Ataç gibi güler yüzle, neşeyle, kimseyle papaz olmadan, herkesle güzellikle geçirdiysen, geçirebildiysen ne mutlu. Benim zamanım gelip de göçene kadar benim bir parçam olarak kalacaksın Ataç’çığım, o 2 diş dolgusu dahil olmak üzere:). 

Hakkını helal et.

ŞABO

Serdarcığım beni mazur gör hâlâ kafamı toplayamadım. Benden 2 cilt kitap çıkar ama inan aklım ve kalbim bin parça.

MAYDO

Anı değil de genel bir şey yazayım...

"Galatasaray Lisesi iyi insanlar okuludur her şeyden önce” der Umur Talu ağabeyimiz. Ataç da o insanların en özellerinden biriydi."

OLCAYTO

Herşeyin gücümüze gittiği, karamsarlığımızın arttığı bu günlerde yolumuzdaki ışıklardan biriydin can kardeşim Ataç’ım. Bize bu ağır geldi, ışığımız söndü, sen bambaşkaydın.

Ablam ile yeğenim tedavi için sana geldikten sonra ablam ile konuşurken, “Ne kadar iyi bir arkadaşın ve ne kadar iyi bir doktor, hiçbir şey hissetmedik, sanki bizi uyutarak yaptı” dedi. (Hep tatlı dilin güzel kalbinle yapıyordun bunları) “Evet” dedim, o bambaşkadır…

GENCO

(Antalya’da yaşayan bir arkadaşımız)

Ne mutlu bana ki pandemi öncesi Ataç ile buluşabildim. Çok eğlendik, dünya güzeli eşi ve dünyalar güzeli kızı ile de tanıştım. Sanki en son geçen hafta görüşmüşüz gibi sohbet ettik, okuldaki anıları tazeledik. O kadar mutlu oldum ki Ataç’ı gördüğüme…

Her sene Antalya’ya geldiğinde hep görüşecektik artık…

Ama olmadı...

Sonra bir ‘şerefinize’ paylaşımımda anladım kardeşimin hasta olduğunu. Telaşlandım ama o çok emindi bu illetten kurtulacağına, öyle emindi ki beni bile ikna etti. “İyi ellerdeyim merak etme” dedi. Sonrasında 1-2 kere daha görüştük, hep iyi hep pozitifti. Vefatından bir gün önce aklıma düştü, bir arayayım dedim.

Dedim de…

Ben arayamadan iskoç’un paylaşımını gördüm, yıkıldım. Bir insan ancak bu kadar insan olabilirdi. Çok özlenecek müthiş biriydi Ataç’ımız.

Şerefine kardeşim, ışıklar ile uyu…

BICIR

Cuma gününü nasıl geçirebildim bilemiyorum hatta hatırlamıyorum.

Son olarak salı günüydü, konuştuk, dinlemek istedim kendisini zira gruplarda nadiren yazıyor gibi geliyordu. Arada konuşurduk turizm sebebiyle. Fikir danışırdı çok gülerdik. “Rakısız gitmem” derdi Tayland’a, Tayland hayranıydı. Geyiğimizi yaptık güldük dertleştik, “Emin ellerdeyim merak etme” dedi.

Biz yine rakı içeceğiz beraber; bazen İstanbul’da, bazen Tayland’da…

Ataç, buradaki herkes gibi çok özledim seni.

NURLAR İÇİNDE UYU...

IŞIKÎ

Ah Ataç’ım ah… Çok erken ayrıldın aramızdan. Daha çoook şakalaşacaktık, muzipliklerinle güldürecektin bizi, gülecektik beraber. Daha çoook birinç olacaktın buluşmalara, toplanmalara. Daha çoook sohbetler edecektik neşemize neşe katıp. Daha çoook şerefe yapacaktık rakı kadehlerimizle. Daha çoook kokteyl tarifleri verecektin bize, rakılı olanlarıyla da kızdıracaktın Aspi’yi. Daha çoook “Şafağım Işığım” diyecektin bana. Çok erken çok...

ERİŞEN

ATAÇ’ıma bir gün yine gitmiştim. Önce klasik olarak para almak istemedi, neyse o kısmı çözdük. “Dur bırakmam” dedi, kapattı dükkanını, Eleos'a götürdü beni.  Çok güzel muhabbet, rakı gidiyor. Kardeşim sigarayı bırakmıştı.

Ben içiyorum tabii, “Yaaa” dedi. “Senden bir şey isteyeceğim.” Bir paket Djarum Black aldı seyyar sigaracıdan. “Al” dedi “Bunu iç.”

“Sana ne ya” dedim...

O kendine has söyleyişiyle, “Kokusunu seviyom” dedi.

Üç beş Djarum içtim karanfilli, suratına suratına üfledim.

Öyle bir anı işte...

ASENA

Galatasaray Lisesi’nden dönem arkadaşımız olan eşim Asena da birkaç cümle ile veda etmek istedi...

“Dostlar ırmak gibidir

Kiminin suyu az, kiminin çok

Kiminde elleriniz ıslanır yalnızca

Kiminde ruhunuz yıkanır boydan boya”

...demiş ya Can Yücel işte Ataç’ımız da gülüşünde, duruşunda, insanlığında ruhumuzun yıkandığı böylesi bir dosttu. İncitmeden, kırmadan söyler, hepimizin iyiliğini düşünür, kimseyle boş tartışmalara girmezdi. Hayatlarımıza dokunuşu gibiydi dişimize dokunuşu da.. İncitmeden, seve seve, neşeyle.. şarkılar söylerdi dolgumuzla uğraşırken mesela. Gamze’sini çok severdi. “Çalışmasın artık” demişti, “Bana kapıyı o açsın istiyorum akşam eve döndüğümde.” Hepimizin derdi, derdi olmuştu. Adeta can simidimdi benim. İyi günde, kötü günde hep beraberdik. O gülen yüzüne ölüm hiç yakışmadı be Ataç. Hakkını helal et dostum.

[email protected]

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner36