banner16

Sırada bekleyen birçok konu var ama bu kez kendime torpil geçeceğim. Ülkenin içinde bulunduğu tuhaf duruma Asena’yla beraber bizzat şahit olduk. “Alın bunları” adlı faşizan söylemin konu mankenleri bu kez bizdik!

Neler mi oldu? Tüm detaylarıyla anlatayım...

Cuma öğle saatlerinde Bakırköy civarından E-5 karayoluna girdik. Arabayı ben kullanıyorum, istikamet Kadıköy. Trafik gayet iyi, 70-80 kilometre hızla akıcıdan da hallice huzur içinde yolumuzda gidiyoruz. Radyoda Pal Nostalji kanalı unutulamayacak kadar güzel parçalarla yolumuzu daha da eğlenceli hale getiriyor.

En sağ şeritteyim, birden arkamda bir araç belirdi o klasik iğrenç siren sesi var ya, hani önce “Bart bart” eden, sonra da “Vırı vırı vırı” diye devam eden. Anlaşılan “Nani nani” etmediğine göre ambulans değil. Emniyet şeridine girmeye çalışıyor, bize de! Felaket sinirli siren seviyesinden anladığımıza göre. Işıklar, çakarlar, selektörler; belli ki çok acelesi var. Geniş ve daha önce görmediğim bir araç. Emniyet şeridine sığamadığı için sağ şeritten de biraz çalması gerek. Yardıra yardıra ilerliyor, yanımıza geldi, milim milim geçerken bizi okuduk kamyonet irisinin üzerindeki yazıyı; DMO altında da açılımı var, ‘Devlet Malzeme Ofisi’. “Bu kadar acele nereye ne götürüyor acaba” diye konuştuk Asena ile, gülüştük, espriler yaptık; kalemtraş, defter, silgi dedik, nohut, fasulye dedik falan filan. DMO kamyoneti plutonyum taşıyacak değil ya.

SOL ŞERİTTE CAN GÜVENLİĞİ YOK

Kamyonet bağıra çağıra gözden kayboldu. Orta şeride geçtim. Birkaç kilometre ötede, Cevizlibağ’ı yeni geçmiştik ki dikiz aynasına gözüm kaydı. Geride havai fişekler patlıyor sanki. Yanıp sönen ışıklar gri gökyüzünü aydınlatıyor. Birkaç saniye sonra yanımızda belirdi konvoy. O az önce tarif ettiğim seslerin yüzlerce araçtan çıktığını hayal edin. Ortalık mahşer yeri. Sanki hava saldırısı var da biz panik içinde Alman bombalarından sığınaklara kaçan Londralılar gibiyiz. Bildiğin II. Dünya Savaşı filmi gibi bir hava var ortada. 

Yetmedi, sağ şeritten de ipini koparmış kızgın boğalar gibi gelen araçlar var; minibüs, otobüs, binek, tünek, panzer-tank karışımı, cip, motosiklet; sağımızdan solumuzdan çakarlı sirenli araçlar geçiyor. Yanlış mı gördüm acaba ama sanki çakarlı bir tüpgaz kamyoneti bile geçti sağımdan. Doğal olarak, “N’oooluyoruz lan” olduk. Sonra o meşhur forsu gördük, cumhurbaşkanlığı forsu. Ve her şey açıklığa kavuştu.

AKP Genel Başkanı ve aynı zamanda cumhurbaşkanlığı da yapan Recep Tayyip Erdoğan geçmiş yanımızdan. Bunca patırtı onun içinmiş. Saate göre sanırım cuma namazına bir yerlere yetişme gayretinde tüm forsunu kullanıyor. Ancak etrafa yaydığı dehşet havasından trafikte seyreden halkının nabzını 100’ün üzerine çıkardığını, onlarca kazaya sebebiyet verdiğinden haberi var mı acaba kendi tabiriyle bu kardeşimizin! Olsa vicdanı sızlar, daha az arabayla, sessiz sedasız giderdi Cuma’ya. Geç kalsa bile bağışlayıcı yaradan affederdi rötarı. Binlerce polis, yüzlerce çeşitli araç eşlik ediyor yer değiştirmelerinde kendisine. Her fırsatta israfa karşı olduğunu söyleyen bir lider davranışlarıyla da örnek olması gerek değil mi halkına.

Ayrıca o kadar korumaya neden ihtiyaç duyuyor acaba? Halkın içinde bu kadar tedbir abartı değil mi? Halkından mı koruyacak o korumalar Sayın Cumhurbaşkanını? Milleti mi tam tanıyamadı yoksa. Allah korusun bir saldırı olsa; en muhalifi bile siper olur. Biz böyle insanlarız; karşı olsak bile, sevmesek bile, inanmasak bile liderimizi gerektiği zaman biz koruruz, bir avuç kolluk gücü değil.

ÇAKAR DİREKLİ MOTOSİKLETLİ POLİS

Neyse kalabalık dağıldı, gürültü bitti gibi görünüyordu. Baktım bomboş, geçtim sol şeride. Yüz metre içinde 2-3 kaza var, kaza dediysem tampon kazası. Çakar ve sirenlerin yarattığı adrenalinin frene zamansız bastırmasının ürünü kazalar. Arabalarından çıkmış, hasar kontrolü yapan korku dolu gözlerle birbirlerine bakan insanlar. İçimden birkaç şey geçirdim, tabii ki bende saklı geçirdiğim o şeyler. Yola döndüm, kaybolmuş konvoyun şeridinde gaza biraz yüklendim. Saniyeler sonra ensemizde yine çakarlar. Aynadan baktım; özel harekat polisi herhalde. Motosiklete bir direk eklemiş, üzerine de 5-10 çakar daha monte etmiş; çok garip böyle direkli çakar uygulaması var mı yoksa o polis memurunun tasarrufu mu bilemiyorum artık!

“Bir cumhurbaşkanı daha geliyor herhalde” diyerek sağa sinyal verdim. Ancak arkadaki motosikletli polis istiyor ki havalanıp konvoya yol vereyim. Benim araba eski biraz uçamıyor maalesef. Mecburen bir boşluk yakalayıp sağa geçmem gerek. 35 senedir araba kullanırım, en zor durumda bile panik yapmayan bir yapım vardır. Yine de sağa geçmem 2-3 saniye sürdü. Arkamdaki çakar direkli polis, ışıklara ve sirenlere el-kol hareketleri de ekleyerek solumdan geçerken bir de bana dönüp küfür olduğunu tahmin ettiğim ağız oynamaları yaptı. Ben de ona, “N’oooluyoruz kardeşim” manasına gelen avuç içi yukarı işaret dili konuşması yaptım. Camın arkasından anladığım kadarıyla yine küfür olduğunu tahmin ettiğim ağız hareketleriyle uzadı. Arkasından da yine 30-40 civarı çeşitli koruma aracı geçti. Belli ki geride kalmışlar. Fırça yememek için acele eden öndekilerden daha da agresifleşmiş bir ekip.

KISKIVRAK YAKALANDIK

Çakar direkliyle Edirnekapı’da işaretleştik, Haliç Köprüsü’ne girmeden başka bir motosikletli polis bizi yakaladı ve kenara çekti. Arkadan da bir ekip otosu yetişti. Ehliyet ruhsat istedi motorlu olan, sebebini sorduğumda, “Hakkınızda şikayet var” dedi. “Ne şikayetiymiş o” dediğimde cevap vermeyip telsizine yöneldi. Belli ki çakar direkli birine, o öbürüne en sonuncusu da bizi durduran polise bir şeyler soruyor. Neyse yakalandığımız öğrenilince tüm emniyet teşkilatında bir rahatlama oldu sanırım ki; genç motorlu polis gelip, “Cumhurbaşkanlığı konvoyunu tacizden size 144 lira ceza kestik” dedi.

“Ne, ha, la” falan derken ben, Asena atıldı, “Hayır efendim kesemezsiniz. Ben hem eşi hem de avukatıyım. Biz suç işlemedik” diyerek avukat kimliğini gösterdi. Polisin yanıtı dehşet vericiydi, “Aslında aklı başına gelsin diye bin liralık ceza kes dediler ama ben mülayim insanlarmış dedim ve en az cezayı kestim.”

Ah be kardeşim, her şeyi diyecektin de bize mülayim demeyecektin!

Arabadan çıkıldı, konuşmalar oldu. Asena’yı biraz sakinleştirdikten sonra 20’li yaşlarındaki polislere onların bir suçları olmadığını, emri uyguladıklarını anlattık. Peşinden de, “Benim babam da polisti, hatta kolej mezunu olduğu için komiser bile olmuştu. Bu gibi durumlara dayanamadığı için istifa etmiş. Bu da bir seçeneğiniz” dedim ama pek oralı olmadılar, sağıra yattılar!

Akabinde de çocuklara bir cumhurbaşkanının halkından bu kadar uzak durup korunma terörü yaratmaması gerektiğini anlattık. Bu sebeple yüzde 70’lerden 30’lara düştüğünü, artık halkın desteğinden çok 3-5 müteahhidin sevgisiyle kucaklandığını anlattık. Suratlarından anladıklarını anladık Asena ile. Bir işe yarayacağı umuduyla yolumuza devam ettik.

Son sözüm de çakar direkliye; bak kardeşim, ben köküne kadar haklıyım. Çakar-siren sahibi olan onu abartılı kullanmaz. Onların bir ağırlığı vardır. Belli ki o ağırlığı kaldıramamışsın sen. Ancak kendini özel hissetme; bu devirde çakar olsun, siren olsun, makam olsun, yetki olsun; bunları layıkıyla kaldırabilene rastlamak çok zor. Kusura bakma ama sen de onlardan biri değilsin.

[email protected]

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner36