banner16

1999 Trabzon Çarşıbaşı doğumlu. Daha 22 yaşında öz be öz Trabzon’un çocuğu. Trabzon taraftarı, İsmail ve Edgar Lee ile birlikte linç etti Galatasaray maçında genç oyuncusunu. Birkaç gün bekledim belki başka bir sebep bulurum diye ama yok başka sebebi; iyi oynayamadığı, hatalı pas verdiği, top kaptırdığı için yuhalamışlar Abdülkadir’i. Gerçekten yeni nesil çok acımasız. Yazının başındaki Milliyet ve Fanatik’te 20 yıldan fazla beraber çalıştığım foto muhabiri arkadaşım Murat Akbaş’ın tek karesi Abdülkadir’in ruh halini binlerce satırdan çok daha iyi anlatıyor.

Abdülkadir haftaya gol attığında ne yapacaksınız? Nasıl bakacaksınız o gencecik çocuğun yüzüne. Ya da kendi suratınızdan nefret etmeden nasıl aynaya bakıp saçınızı tarayacaksınız, traş olacaksınız!

Her gün aynı performansı hiçbirimiz gösteremiyoruz. O gün de Abdülkadir gününde değilmiş. Sanki hepinizin dersleri yıldızlı pekiyi, ya da hiçbir manav çürümeye yakın elmayı sokuşturmuyor poşete, kuruyemişçi böcek ilacı sıktığı mostradaki Antep fıstığını çekmeceye karıştırmıyor sanki, kaza yapmayan şoför var mı aranızda, hepiniz tıbbı mı kazandınız, hayatı boyunca yemeğin altını yakmayan var mı aranızda!

Hata çalışanın lüksüdür. “Hatasız kul olmaz” diyerek Orhan Baba bile yanaşmadı mı hükümete!

GALATASARAY DOĞUM SANCISI ÇEKİYOR

Bir bakıyorsun dökülüyor, bir bakıyorsun şiir gibi oynuyor. Bir türlü ne yaptığını anlayamadım Galatasaray’ın.

Bir grup Fatih hocaya tapıyor bir grup nefret ediyor. Transferlerini beğenen var beğenmeyen var.

Bu akşam Lazio’yu yenebilir de fark da yiyebilir. İçinizde kalpten inanarak, “Yeriz bu kuzuları” diyebilen var mı? Ya da peşinen teslim bayrağını çeken.

Her şıkta olduğu gibi bu sezon sonunda ne yapacağını kestirebilen de yok.

İyisi mi en iyisini umarak sabırla beklemek.

KAZAKLAR’DAN UTANIN!

Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev’in:“Biz Arap değiliz, kadın ve kızlarımızı çarşafa sokamayız. Biz Kazak’ız, Türk’üz. Kadınlarımız atların üstünde erlerinin yanında savaştı. Böyle bir şey yapamayız.”

Canımızdan kanımızdan ülkelerin liderlerinden böyle açıklamalar duyunca içim cız ediyor. Bizi, Atatürk’ü örnek alarak daha 20-30 sene önce bağımsızlıklarını kazanan kardeş ülkeler son 20 yılda sollayıp geçtiler bizi. Maddi olarak geride kalmamızı geçtim artık. Daha beter günümüz olmadı. Şu anda beterin beterini yaşıyoruz. “Dolar ay sonunda 10 lirayı geçer mi?” diye tartışıyor ekonomistler. Reelde 70-80 olması gereken enflasyonu TÜİK’in bile yüzde 20 olarak açıklamasına rağmen maaşıma yapılan zam yüzde 8. Bu çarpık paradoksu kanıksadık artık da şu araplaşma işine bir türlü alışamadım. Düne kadar kıl çadırlarda yaşamaya mahkum edilen Kazak kardeşlerimizin sahip çıktığı kadar sahip çıkamıyoruz Türklüğümüze ya, payı olan kim varsa bize çektirdiklerinin bin katı gelsin başlarına!

DİYANET ÇİZMEYİ AŞIYOR

Türkiye laik bir ülke ve bunu değiştirmeye çalışmak bile Anayasa’ya göre suç. Ne olduysa, kim bir düğmeye bastıysa artık son bir senede Diyanet gemi azıya aldı. Her şeyin altından cüppeli sarıklı bir adam çıkıyor. Kütüphane açılıyor orada, okul açılıyor orada, temel atılıyor orada, yandaşın biri market açıyor orada, adli yılı bile imamla beraber açtılar. Bağımsızlığı mı kaldı şimdi yargının! İstanbul’da kurulan ikinci baronun avukatları girdikleri her davayı kazanmaya başladıkları gün her şeyin sonunun geleceği gün olacak, hepimize giydirmeye çalışacaklar o gün entariyi. Anlatabiliyorum sanırım.

Nedir kardeşim laikliğin tam sözlük anlamı?

“Devlet ile din işlerinin ayrılığı, devletin, din ve vicdan özgürlüğünün gerçekleşmesi bakımından yansız olması, laisizm.”

Bu kadar net. Başka bir anlatışla, “Her şeyin içine entarili bir adam sokarsan laik olamazsın” diyor bu tanım.

Hergün yeni bir şey istiyor Diyanet’in başındaki adam. Geçenlerde para istiyordu, dün de üniversitelerde Kur’an kursu açmak istemiş. 7 bakanlıktan fazla bütçeyi yettiremedi, sebep basit. Geçen sene 110 bin kişi görevlendirilmiş Kur’an kursları için. Kardeşim madem hepiniz uhrevi bir düşünceye hizmet ediyorsunuz; bütün gün toplasan 15 dakika çalışmayan imamlarını kullansana kurslarda, tüm yatırım ve vaatleriniz öbür dünyaya yönelik. Parayla işiniz olmaması gerek. Devletin Mercedes’ine değil metrobüsüne binmek yakışır uhrevilik peşinde koşuyorsan.

Ayrıca hangi mantığa sığıyor üniversiteye, hastaneye Kur’an kursu açmak. Bak mescit demiyorum, kuran kursu diyorum. Bana göre mescite de gerek yok ya, neyse. Her sokak başından iki cami minaresi görebiliyoruz. Ayrıca müslümanlıkta diğer dinlerde olduğu gibi din adamına, kutsal binaya gerek yok. Oturduğun iskemleden bile online derdini anlatabiliyorsun inandığına. Okulda, üniversitede, hastanede, aklına gelen yerde Kur’an kursu açma isteği entarili yaşam tarzına özenmekten başka bir şey değil. Afganistan, Arabistan değiliz ki biz her işe dini karıştıralım.

Laik bu ülke laik, öyle de kalacak.

KÜÇÜK BİR HATIRLATMA

Şu teknoloji var ya çok kötü bir şey istikrarı olmayanlar için. Eskiden, 10 yıl önce söylediğini 3-5 kişi anca hatırlardı. Kütüphaneye falan giderdin mühim şahısların geçmişteki sözlerini öğrenebilmek için. Şimdi helada bile elindeki telefonla ulaşabiliyorsun arşiv bilgilerine. Doğru kelimeleri yan yana getirmeyi başarırsan uzay mekiği yapımının sırlarına bile ulaşabilirsin.

Neyse lafı uzatmayalım. Bundan tam 10 yıl önce bakın Türkiye Cumhuriyeti İçişleri’nin günümüzdeki Bakanı Süleyman Soylu ne demiş MHP milletvekili olarak!

"Eğer tertemiz bir adamsam, eğer dürüst bir adamsam Erdoğan'dan hesap sormazsam namerdim."

Siyaset böyle mide bulandırıcı bir iş işte. Yutup oturuyorsun daha önce ettiğin lafları karnın bile ağrımadan, yüzün kızarmadan!

SATMAYIN ARTIK TOPRAKLARIMIZI

Bir gazete haberi:

“Bazı internet siteleri yabancılara Türkiye'ye hiç gelmeden online işlemler ve video ile gezdirerek ev satmayı, TC pasaportunun evlerine postalanmasını beklemelerini vadediyor. Yabancılara konut satışı bu yıl aylık 4 bin bandının üzerine yerleşti, temmuzda yüzde 64 artarak 4.495 adede ulaştı. Emlak sitelerinde artık hemen hemen her ev ilanı “Suitable for Citizenship-Vatandaşlığa uygun” ibaresiyle yer alıyor. 50 bin dolarlık evlerde dahi bu ibare var. Emlakçılar, “Yabancılar 250 bin doları bulacak birkaç ev toplayıp almayı tercih edebiliyor. 200 bin dolarlık bir ev buluyor, yanına 50 bin dolarlık bir ev daha ekleyerek vatandaşlığı alıyor.”

Her metrekaresinde şehit kanı olan topraklarımızı satıyoruz, hem de her fırsatta bizi sırtımızdan hançerleyen araplara. Ne demek ayda 4 bin daire. Her ay bir kasabamızı kaybediyoruz demek ki.

Gün gelecek Yeni Katar diye ülkeyi konduruverecekler Akdeniz Bölgesi’ne. Höt zöt diyecek olursak da,“Tapusu işte ya seydi” deyiverecek kandurasını savurtarak.

2023’TE DE ŞAHLANIYORMUŞUZ

AKP Genel Başkanı ve aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı da yapan Recep Tayyip Erdoğan sadece kendisine biat edenlerin ödül alabildiği 6. Anadolu Medya Ödülleri töreninde bir şahlanış konuşması daha yapmış. Kendisini ve şürekâsını övmeyen gazetecileri ise mankurt (elalemin Plüton’a araç gönderdiği bir devirde kel kafaya ıslak deve derisini gerdirerek geçirip kişiyi kızgın güneşin altına bırakmayı hayal edebilmek nasıl bir ruh halidir) ilan etmiş. Biz bu muameleye alıştık da şu şahlanış hikayesine bir türlü aklım basmıyor. 20 senedir bu şahlanış masalını dinliyoruz. Tam işin “Gökten 3 elma düşmüş” kısmında gökten 3 meteor düşüyor ve 3’ü de kafamıza isabet ediyor. Tam şahlanacakken meteorların ivmesiyle çakılıveriyoruz yerin dibine. Yazının bu bölümünün hemen başında göreceğiniz küçük bir çeyrek altın tablosu bin satır yazıdan çok daha etkili olacaktır. Sayın Cumhurbaşkanı şahlanış konuşmasının içinde 2023, 2053 ve 2071 yıllarını da önemli duraklar olarak nitelendirmiş. 53 ve 71’i görür müyüm bilemem ama 2023’e kadar yaşamaya kararlıyım ve o yılları durak olarak da nitelendirirsek; ben 23’ün başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere tüm AKP kökenli siyasetçilerin otobüsten inip bu yolculukta bizi yalnız bırakacakları bir durak olmasını umuyorum.

Saymadım ama yüze yakın şahlanış konuşması oldu, tamamının sonunda çakıldık. Ben artık şahlanıyoruz diyenden çok buna inananda esas hatanın olduğunu düşünüyorum. Tek beklentim satmayan kitabını mitinglerde halkın kafasına atması ve o travmanın akılları başa getirmesi.

YEMEK PROGRAMLARI

Artist olmak için evden kaçmış küçük kız çocukları ya da sonradan sosyete güzelleri her kanalda yemek pişiriyorlar. Daha doğrusu yemek pişirmeye çalışıyorlar.

Memleket batmış, millet yiyecek ekmeği zor buluyor bu medya aşçıları bonfileyi zencefilli limonlu marine edip toprağa gömüp pişirme peşinde. Koy tavaya pişir bulabiliyorsan kilosu 170 lirayı aşan bonfileyi, ziyan etme limonla zencefille falan.

Kimi panch phoronsuz (Hint baharatı) yemek yapmaz, kimi yenilebilir çiçekleri cımbızla kuşkonmazın üzerine kondurur. Jülyen keserler, deglaze ederler, blanşesiz brokoli haşlamazlar, ıspanak yataksız tavuk yemezler, benmari en sevdikleri eritme tekniğidir. Mesela annem buradaki kelimelerin hiçbirini bilmez ama şahane yemek yapar. Hem de öyle bol bulup buluşturmadan. Ne varsa evde, yapsın parmaklarını da ye. Bu ukalalar ne kadar antinli kuntinli laf ederlerse o kadar muteber olacaklarını sanıyorlar. Hiç siz yemek yaparken tuzu biberi değirmenle tencereye ekleyen anne gördünüz mü? Ya bir çay kaşığı ya da iki parmağın arasında iki çimcik koyuverirler değil mi. Bunlar ellerinde boyları kadar değirmenle doğmuşlar.

Hele bir tanesi var, geziyor, yiyor, içiyor bize anlatıyor. Bacaksız Hatay’a gitmiş hayretle biz seyircilerine tarif ediyor, “Arkadaşlar Hatay müthiş bir yer. Dün bana bir şey pişirdiler; tel kadayıfın içine kaşar koyup ocakta pişiriyorlar. Üzerine de şerbet döküyorlar, adına da... Neydi, (garsondan kopya alıp) hah künefe diyorlar. Harika bir şey keşfettim, tavsiye ederim” diyor. Kimbilir kimin kızı ki çıkabilmiş o programa.

Sözün özü; millet açken yemek programı doldurmak ekranları biraz vicdansızlık oluyor. Eğer illa da yaptıracaksanız Ayhan Sicimoğlu, Teoman Hünal, Mehmet Yaşin gibilere, işi bilenlere yaptırın lütfen.

Yüzde yüz eminim o televizyonda yemek yapan kızlara reklam aralarında stüdyoyu temizleyen teyzeler omuz veriyorlardır.

ANLAYANA KÜÇÜK BİR DİPNOT

“Bir fikir ayrılığına rağmen karşındakine saygı duyabiliyorsan, insan olmuşsun demektir.”  Fyodor Dostoyevski

[email protected]

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner36