banner16

33 yıldır gazetecilik yapıyorum. Türkiye’de neredeyse gitmediğim şehir kalmadı. Dünya’nın da çeyreğinden fazlasını dolaştım. Medeni/ilkel ayrımını kendi kriterlerime göre yapmayı öğrendim. Kaldırım yüksekliği, yaya geçidinde durup sana yol veren araçlar, sabırla beklenen kaynaksız kuyruklar, pandemisiz dönemlerde bile korunan sosyal mesafe hepinizin dikkatini çekmiştir. Ben farklı bir şeyler anlatacağım size.

Bir şehrin en şık binasının üzerinde opera yazıyorsa başka kriter aramaya gerek yok. O şehrin ülkesinde yaşayan halk insanlığa layık yaşıyordur. Hele o opera binasına girebilmek için üniversite öğrencileri kuyrukta bekliyorsa keyifler yerindedir.

Aynı şekilde sokaklarında rahat rahat dolaşabiliyorsan, yerlere izmarit atılmıyorsa, kaldırımlarda parketmiş araba yerine küçük masa ve sandalyeler varsa, çelik kapı ne demek bilen yoksa, kimse kimsenin giydiğine karışmıyorsa, şehrin çimlerinden mangal dumanı yükselmiyorsa, ülkenin filanca bakanı 35 araçlık konvoyla helaya gitmiyorsa o ülke insanca yönetiliyor demektir.

KAYINÇOYA BİR İŞ!!!

53 yaşımın içindeyim. Taksiye, dolmuşa, otobüse, minibüse, metrobüse, metroya, deniz otobüsüne, vapura, motora, trene, tramvaya, bisiklete, tornete bugüne kadar binlerce kez bindim. Bir siyasetçi, yazar, sporcu, şarkıcı, türkücü, spiker; kısaca biri görünce, “Aaaa bak şu falanca filanca” diye tanınacak, halka malolmuş kimseyi görmedim. Bir tek Galatasaray Başkan Yardımcısı’yken metroda Adnan Öztürk’e rastladım hayatım boyunca, o kadar.

Bir spor organizasyonu için gittiğim Kopenhag’da toplam 22 saat kaldım, tramvayda karşıma Danimarka Başbakanı geldi oturdu. Ahali de hiç garipsemedi. Selam verdiler, rahat bıraktılar adamı. Kimse, “Kayınçoya ne olur bir iş Başbakan’ım, açız” demedi. Başbakan da onların kafasına çay poşeti ya da onların milli içkisi, ilaç olarak da kullanılan Gammel tentürü fırlatmadı. Durağına gelince kalktı “Herkese iyi günler” dedi ve indi gitti tramvaydan. Bence medeniyet ve itibar bundan başka bir şey olamaz.

Bir empati yapsak mı?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 500T’ye Küçükyalı’dan binip Seyrantepe Sanayi’de inecek mesela. Yanında da kimse olmayacak. Bunun hayalini bile kurarken bir şeyler engelliyor bizi değil mi? İçimizden neler neler demek geçiyor değil mi?

“Değil mi?” demek istemiyorum artık ama her gün öyle şeyler oluyor ki ülkede şaşmamak mümkün değil, değil mi? Biner biner gelen asker elbiseli Afganlar’ı unuttuk bile. Oysa ki geçen hafta en büyük derdimiz onlar değil miydi!

BİZ TÜRKÜZ, ARAP DEĞİL!

Danimarka anayasal monarşi ile yönetiliyor. Yani kralı kraliçesi falan var. Şu anda da sembolik bile olsa kraliçe yönetiyor Danimarka’yı, Margrethe II. dünyaya geldiği Amalienborg Sarayı’nda oturuyor hâlâ. 7-8 euroya dolaşabiliyorsun turist olarak sarayın büyük bir bölümünü. 20-25 dakika sürüyor. 10-15 oda-salon görüyorsun. Son derece şık döşenmiş odalar. Kalemine varana kadar 1 700’lü yıllardan kalmış tüm eşyalar. Gavur köklerine iyi bakıyor. Kimse Danimarka’nın kurucusu Mavi Diş Harald’a ayyaş demiyor, yaptıklarının izini silmeye çalışmıyor.

Ne demek istediğimi çok iyi anlıyorsunuz değil mi?

Her biri 2 katlı, 4 binadan oluşan sarayın kütüphanesini, helalarını katsak 20 civarı odası var ama her eşya sarayın ilk yapıldığı yıllardan kalma. Yere serili kutup ayısı postu dahil. Ayrıca turistik turlardan güzel kazanıyor, devlete para bile aktarıyor saray kambur olacağına.

Bizimkinde ne var bilmiyoruz ama kesin olarak kimine göre bin 150 kimine göre iki bin 250 oda var. Benim bildiğim merdiven kenarında mankenler var savaş giysili. Oradan giriş yapıyor ev sahibi davetliler arasına. Sonra geleneksel içeceğimiz ejder meyveli smootie içiyor muhtarlarla. İtibarın kralını yaşıyoruz.

Masraflı oluyor ama “İtibarın tasarrufu olmaz” dendi ya, konuya kimse gıkını çıkartamıyor.

Oysa ki 2021 yılının her günü her 22 saniyede bir asgari ücret yiyor saray. 31 milyon 536 bin saniye var yılda. Hesabı kolay değil, değil mi? Bu kadar pahalı itibar olmaz olsun. Hem de Atatürk’ün, “Bu ağaçları kesmeyin” diye vasiyet ettiği binlerce ağaç kesilerek yapıldı o saray. Sanırım onlarca elektrik santralinin sağlayacağı gelirden daha fazlası harcandı. Yüzlerce yangın uçağı alınır, binlercesine bakım yapılırdı! Ama bunlar hiç konuşulmuyor, tabu oldu sarayın maliyeti ve giderleri. Varsa yoksa itibardan tasarruf olmaz!

Bu düşünceyi şiar edinenlere ellerini vicdanlarına koyarak Amalienborg Sarayı’nı görmelerini tavsiye ediyorum. Geçmişini silmekle, korumamakla, kendin gibi olmayanı yok saymakla, sınırsız ve zevkten yoksun para harcamakla itibar olmaz. Mütevazılık en büyük itibardır. Biz kökleri insanlık tarihiyle başlayan Türkleriz. Çölde deve güderken petrol bulup, yağın fazlasını görünce oramıza buramıza sürmeye gayret eden Arabistan Yarımadası’nın halkı değiliz ki!

İTİBAR NEYLE ÖLÇÜLÜR?

Neden anlattık bu kadar şeyi, Danimarka hayranı mıyız? Kesinlikle değil. Savaş bahanesiyle bize tüyen Suriyeliler’in toplamından bile az nüfusu. Ancak gayri safi milli hasılası kişi başı yıllık 60 bin dolar. Bizimki 9 (dokuz)! Şimdi itibar neyle oluyormuş iyice anladık mı arkadaşlar?

Devlet kurumlarla didişmez. Türk Hava Kurumu sana yüksek fiyatla uçak kiralamaya kalkarsa açık ihale yaparsın. Anlaşamıyorsan anlaşacağın yerden kiralarsın yangın uçaklarını. Ormanları başıboş bırakmazsın. Asıl yangına karşı yapılması gerekenlerden tasarruf olmaz! Atatürk kurdu diye, kurban derilerini kaptırıyorum diye THK’yı silmeye çalışmaz, karalamaya kalkmaz devlet.

Ülkemizin kuzeyindekiler ise sellere evlerini kaptırıyorlar.

20 senedir o kadar şuursuz bir yapılanma var ki memleketin dört bir yanında. Dere yatağına dev gökdelenli Fikirtepe inşa ettiler İstanbul’da. Cennetten düşme Uzungöl’ü şantiyeye çevirip binlerce apartman diktiler, evinin yanına merdivencik yapsan bile hapse atıldığın askeri sit alanı Bozcaada’yı imara açtılar, Gökova Körfezi’ne nükleer santral kurdular, Trakya’da benzeri bir tek Endonezya’da bulunan Longoz Ormanları’nın içine nükleer santral yapmayı düşünüyorlar, İstanbul’a yeni boğaz açacağız diye tutturdular. İnsana ikinci boğaz açmakla eş değer bir çılgınlık ama diretiyorlar. Karadeniz’in derelerinin her birinin üzerine üçer beşer hidroelektrik santralleri kurdular. O derelerde yaşayan balıkları yok ettiler. Yağmur sularını denize atıyordu o dereler. Yine sel oluyordu ama bu derece değil.

Güneyde ve kuzeydeki çarpık yapılaşma ve makam aracı almaktan alınamayan önlemler yüzünden yangınlarda yanıyor, sellerde boğuluyoruz.

Tüm bunlara önlem olarak da kuzeyde yağmur dur, güneyde yağmur yağ duası öneriyorlar.

Orman bakanı, “Dünya bizim orman yangınlarıyla mücadelemizi kıskanıyor” diyecek neredeyse. Ama yangınlar ağaçların bittiği deniz kenarına gelince sönüyor artık yanacak bir şey kalmadığı için. “Söndürdük” dedikleri yangınlar bunar!

YANAN YERLERE İMAR ÇIKMAMALI

Bir de bu yanan yerlere otel dikme, site yapma düşüncesi olan, bu düşünce sahibine izin vermeyi düşünen kim varsa şimdiden “Allah belasını versin” diyorum. Yanan yerlere çadır bile kurdurmamak Devlet’in ilk vazifesi olmalı!

Bizim coğrafyamızın en donanımlı orman yangını söndürme hava filosu komşumuz Yunanistan’da. Nüfusu İstanbul’un yarısı kadar. GSMH’sı ise 20 bin dolar. Bizimkinin iki katından fazla. “İtibar”ı hatırladık mı? Maalesef modern dünya GSMH’ya bakarak itibarını ölçüyor, şeyhler, emirler falan sarayına, altındaki arabana!

Neticede kuzeyde yüzde 70’ler, güneyde 35-40’lar böyle yönetilmeyi tercih etti uzun süredir. Artık tercih etmiyorlar belli ki. Herkes maddi manevi isyanda; yangınlar-seller, işsizlik-pahalılık, Suriyeliler-Afganlar, tanıdıklara yapılan kıyaklar, ballı 4 müteahhit, saray yaşantısı ve acılı halkın kafasına çay poşeti fırlatınca sevimli olacağını sanan bir anlayışa kimsenin tahammülü kalmadı. Bir devir sona erdi belki ama bedeli çok ağır oldu. 20 senede 50 yıl geri gittik!

[email protected]

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner36

banner50