banner16

Ülkenin son durumu öyle tuhaflaştı ki anlatabilmeye kelimeler yetecek mi bilemiyorum!

Spordan siyasete, sokak hayatından pandemisine kadar resmen delirdik. Her şeyin kan ter içinde uyanacağımız bir kâbus olması için en sevimli halimi takınıp dua ediyorum ama nafile! Norveç, İsveç, Danimarka gibi her işini halletmiş ülkeler bizim bir haftada yaşadıklarımızı son çeyrek yüzyılda yaşamamışlardır.

BAŞKAN DİSİPLİNE

Galatasaray Başkanı Mustafa Cengiz seçildiği ilk günden bu yana ekran, kürsü ayrımı yapmadan yaptığı gaflarla gündeme geldi. Yönetiminin beceriksizliğini örtme adına yapılmış bir kurnazlık mı diye düşünmeden duramıyorum. Günümüzün modası; ekonomi batıyor mu, hemen gündeme türban, sakal, Kadıköy Vapurundan inen her yeri görünen kadınlar vs. gibi bir konu bırak. Basınından sosyal medya maymunlarına, hacısından hocasına, marjinalinden mütedeyyinine hepimiz o bırakılan konuyu didiklerken ekonomik batış ikinci planda unutulur. Acaba diyorum, Mustafa Bey bizimle böyle mi kafa buluyor. Düne kadarki; işlevini yapamayan koca, köfteler, folofoş, yarı hukukçu, kıyyam, gıybet, gavur gibi saçmalamalarına kızdık, çokça da güldük. Ama dün Mustafa Bey oyuncularının şeref ve haysiyetini sorguladı, GS TV’de, canlı yayında. Bugüne kadarki en kötü başkan değil, önümüzdeki 200-300 yılın da en kötü başkanı o olacak. Pandemi mandemi artık seçimden kaçış yok. Belki Mayıs'ta değil ama Haziran'da garanti seçim var. Başkan dün futbolcularının haysiyet ve şerefini sorgulayan ilk Türk kulübü başkanı unvanını ele geçirdi. İstifa edip çekip gitse bile disipline verilen ilk başkan olarak da tarihe geçecek, bugün ya da yakın gelecekte.

Kendisini rezil etmesi kimseyi ilgilendirmez ama koca bir camiayı yerin dibine sokmasının artık kabul edilebilecek bir özrü kalmadı.

FİRAVUNUN MUSA’SI...

Galatasaray başkan adaylarından biri de Eşref Hamamcıoğlu. Geçen aya kadar Galatasaray Divan Kurulu Başkanı’ydı. Tarihte ilk defa oluyor; Divan Başkanlığı koltuğundan kulüp başkanlığı koltuğuna yatay geçiş yapma isteği. Kendi adıma ben bıktım artık Galatasaray’da ilkleri yaşamaktan.

Eşref Hamamcıoğlu seçildiği ilk günlerden itibaren Mustafa Bey’in hatalarını yüzüne vurdu, Yönetim-Divan arası tarihte hiç bu kadar açık olmamıştı. Yönetim, Divan toplantılarına bile katılmama kararı aldı. Divan da yönetimin yanlışlarını söylemeye devam etti. Ancak Eşref Hamamcıoğlu’nun adaylığını açıklamasıyla her şey yeniden anlam kazandı. Galatasaray Başkanlığı için yapılmış tüm yapılanlar. Nasıl ki Mustafa Bey oluşan Dursun Özbek karşıtlığı sayesinde o koltuğa oturdu, Eşref Hamamcıoğlu da oluşan Mustafa Cengiz antipatisini kullanarak başkanlık koltuğuna oturmaya çalışıyor algısı oluştu. Bu algı bile Eşref Hamamcıoğlu’nu töhmet altında bırakmaya yetiyor. Adaylığını bir kez daha gözden geçirmesinde büyük fayda görüyorum.

İLK KEZ SAHADA İFTAR GÖRDÜK

GZT Giresunspor-Ankara Keçiörengücü maçında yaşanan sakatlık ile ezan saati denk gelince, oyuncular maç sırasında oruçlarını açtılar.

Bırakın “Arkadaşları canıyla uğraşırken bunlar midelerini düşünüyorlar” gevşekliğini, maç günü oruç tutmak haram yemektir. Kulüp sana dini inancın nedeniyle para vermiyor, fiziki yeteneklerin için milyonları sayıyor. Uzmanından öğrendim, oruç tutma sporcunun performansını düşürüyor ve sakatlanma riskini artırıyor. Maçların iftar vaktinde oynandığını düşünürsek bu riskler ve performans düşüklükleri o saatler için çok daha olası. Bir de kan şekerin en düşük seviyeye inmişken, maksimum efor sarfederken bir şeyler yemenin zararlarının yorumunu da kardiologlara bırakıyorum.

Yine de maç sırasında futbolcuların oruç açması ilk defa böylesine aleni kameralara yansıdı. Öyle günler yaşıyoruz ki millet ne kadar dindar olduğunu göstermek için neredeyse yarışma programı düzenleyecek. Böyle görgüsüzlüklere aslında dinimizde yer yok. Atalarımız ibadetin kişisel bir şey olduğunu tavsiye eden sözler bırakmış bize. “Parayla imanın kimde olduğu belli olmaz” derken, “Paranızı da imanınızı da övünmek için kullanmayın” tavsiyesinde bulunmuşlar. Ama maalesef Yeni Türkiye’de bu tevazu kalmadı. Din siyasetin, siyaset de paranın vesayeti altına girmiş!

Allah sonumuzu hayır etsin inşallah!

AYRANIN YOK İÇMEYE...

Çok zengin bir ülkeyiz ya, işsizlik yok memlekette, istediğimizi alıyoruz, asgari ücretli açlık sınırında değil, anneler marketlerde çikolata raflarının önünde vücutlarını çocuklarına siper yaparak dolaşmıyorlar, cebimizde 100 lira bir gecede 80 liraya düşmüyor ya. Abuk sabuk Arap ülkelerine yardım için Birleşmiş Milletler’den bile öndeyiz. Evdeki çoluk çocuk açken meyhanede arkadaşlarına masa donatmaktır bunun karşılığı.

Adalet emekçileri, avukatlar, savcılar, hakimler bütün gün adliyede. Milyonlarca dava var sırada. Mahkeme salonları dolup dolup boşalıyor. Günde 30 civarı dava görülüyor. Yayılmayı marifet sanan virüs için bir cennet bu ortam. Bari hukuk çalışanlarını aşılasak değil mi! Yeterli aşı gelmiyor, dolayısıyla hukukçulara sıra gelmiyor. Külliyen yalan. Türkiye’de 150 bin avukat var. Geçen gün Libya’ya 150 bin doz aşı yardımı yaptık.

“Kardeş Libya’ya 150 bin aşı gönderdik” diye kostaklanacağımıza, “Aşısız avukat bırakmadık” diye övünsek ne güzel olur değil mi!

Cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, laiklik, devletçilik, inkılapçılık.

Şimdi Yüce Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ü çok daha iyi anlıyoruz değil mi? Bize bir cümlede ülkenin nasıl yönetilmesi gerektiğini izah etmiş. Başka bir cümlede de eksenden kayıldığında ne yapmamız gerektiğini anlatmış:

Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.

AY’DAN PATATES SOĞANA

“Ay’a gidiyoruz” diye gündem değiştirmeye kalktı Sayın Cumhurbaşkanı. Aslında “Ay’a dört şeritli otoban yapacağız” söylemi kadar absürt bir açıklamaydı. Sadece ânı kurtarmak adına yapıldığı o kadar belliydi ki. Tabii ki bir kesim var ne dense inanıyor, kara cahilin bile kapkarası. Hâlâ beyinlerinde canlı hücresi olan bir grup var hiçbir şeyi yemiyor. Bir de yavşaklar var, her saç teline yapışıp konağının kanını emerek rahat yaşam sürmek isteyen bir bit olmak isteyen. Onlar her şeyin farkındalar ama tek adamın her buyruğuna biat ederek çok daha kolay yaşamayı tercih ediyorlar. Aynı havayı solumak bile mide bulandırıcı bu tiplerle!

Neyse, “Aya seyahat” diye başladı macera bedava patates soğanla sonuçlandı. Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın yardım kampanyalarına karşılık AKP danışmanları anca patates soğan düşünebilmişler. Yine de millete hizmet, yardım iyidir, tebrik ederim. Yalnız çaya benzemez patates soğan, dağıtırken fırlatmamak lazım, kafa yarabilir!

KİMİ KİME ŞİKAYET EDECEĞİZ!

Osmaniye Devlet Hastanesi'ne gelen Cumhuriyet savcısı, sırası gelmediği için kendisini muayene etmeyen doktoru gözaltına aldırdı.⁣ Hem de elleri arkadan kelepçeli şekilde.

Delirmemek elde değil.

Doktor, “Başka bir hastayı muayene ederken odaya bir adam sertçe girdi, muayene olması gerektiğini ve başsavcı olduğunu söyledi. Mümkün olmadığını söyledim. Benimle uğraşacağını söyleyerek polis çağırdı. Ellerim arkadan kelepçelenerek karakola götürmek istediler” diyor kabaca. Başsavcılık ise, savcının randevusu olduğu halde doktorun izinli olduğunu öne sürüp savcıyı muayene etmediğini ve hakaret ederek güvenlik görevlileriyle savcıyı dışarı çıkartmak istediği için hakaret suçundan gözaltına alındığı açıklamasını yapıyor. Adalet Bakanı Abdülhamit Gül de savcı M.B. hakkında HSK'ye inceleme izni veriyor.

Diyelim savcı M.B. sonuna kadar haklı. Onun yerinde ben olsaydım bu kadar kolay ve çabuk gözaltı, kelepçe falan olabilir miydi?

Kendim yaşadım, adliyede şoförlü lüks bir araba engelli yerine park etti. Şoföre buraya park edemeyeceğini söyledim, “Savcı Bey öyle istedi” dedi. Polise gittim, “Savcıya müdahale edemiyoruz” dedi. Savcıyı bekledim, sordum, “Haaa, öyle mi” dedi çekip gitti. Giderken de, “Dua et yanımda misafirler var, yoksa seninle uğraşırdım. Sonra da bana hakaret etti der arkadan kelepçelettirerek içeri atarım” bakışı attı.

İşin en can alıcı bölümü ise neden içimizde doktorun söylediklerine inanma hissi bir fil kadar ağır basıyor. Sayın Gül’ün önce bu önyargımızı araştırması gerek.

SAKIN HA!

Bu ülkede 60-70 yıldır başarılı politikacı yok. Hangisi daha başarısız diye sıralama yapabilmek çok zor. Yine de Sayın Kılıçdaroğlu benim ilk 10’umun içinde. AKP’nin oy kaybı yaşamasıyla beraber CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu bir heves sardı. “Ortak görüş olursa cumhurbaşkanı adayı olurum” açıklamasını dehşetle okudum.

Önce kendisine, sonra da yakın çevresine sesleniyorum...

Elde iki adet aday adayı var. Artık çok açık, CHP’nin geleceği bu iki isimle şekillenecek. 10 senede bir arpa boyu yol katedemediniz. Ortak görüş olarak size cumhurbaşkanlığına aday olmamanızı öneriyor bu halk, hatta mutlu bir emekliliği de gönülden diliyor.

BİZİ YÖNETENE BAK!

AKP İstanbul Milletvekili Ahmet Hamdi Çamlı, sosyal medya hesabı Twitter'dan "Laiklik İhdası" notuyla bir paylaşım yaptı. Çamlı, 10 Nisan 1928 günü Anayasa'dan çıkarılan "Devletin dini, İslam dinidir" maddesini hatırlatarak "Laiklik anlayışı yönetici aklın inisiyatifine terk edilemez. Hiçbir ön kabul olmaksızın masaya yatırılması, gözden geçirilmesi gereken, mühim anayasal bir madde ve problemdir" açıklamasını yaptı.

Tabii her zamanki gibi, “Bu adam bizi yönetenler arasında nasıl yer alabiliyor” diye düşünerek izliyoruz sayın milletvekilini. Ne dediğinin, neleri kurcaladığının o kadar farkında değil ki!

Biz ne desek boş. AKP milletvekili Ahmet Hamdi Çamlı’yı bizzat Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı sıfatıyla, “Sen bir sus, ne dediğini bilmiyorsun. Ülkede kardeşi kardeşe kırdıracaksın. Türkiye Cumhuriyeti laiktir ve laik kalacak” diye uyarması gerek.

MASAL KAHRAMANI BAKAN!

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’yı her gördüğümde Geppetto Usta’nın kendisine tahtadan yaptığı oğlu Pinokyo aklıma geliyor. Nedenini çözemedim.

Neyse sayın bakanımız şöyle bir açıklama yapmış, “Virüsün yayılmasında hepimizin suçu var, 84 milyonun.”

Bir dur bakalım Sayın Bakan, benim kabahatim yok, yakın çevremdekilerin de. Aşı sırası gelen oluyor, maskemizi burnumuzu da örtecek şekilde takıyoruz. Mutasyonlu virüs geldiğinden bu yana çift maske takıp mecbur olmadıkça dışarı çıkmıyoruz. Dezenfektan ve kolonya en yakın yârimiz oldu, onlarsız helaya bile gitmiyoruz.

Hani dindar nesil yetiştireyim derken kazara kindar bir nesil yetiştiren AKP’nin aynı zamanda bilinçsiz bir nesil yetiştirdiğini de hiç düşündünüz mü?

Sokağa çıkma yasağını sallayan yok, maskesini düzgün takan yok, kasa kuyruğunda öpüşme mesafesine yanaşmayan yok.

Bu bilinçsizliğe karşı kapanacaksak tam kapanacağız. Marketinden fırınına kadar. Sıkıyönetim zamanı gibi. Ekmek kapıya gelecek, market de. Bir ay sıksak, yeneriz virüsü. Her şeye rağmen hâlâ yaşıyorsak demek ki bünyemiz sağlam.

Baksanıza bilim kurgu filmi bir organizasyona rağmen hâlâ günde 250 civarı kaybımız var. Hangi film mi, geçenlerde izledim. Virüsü tüm ülkeye yaymak isteyen bir grup var. Düşünüp taşınıyorlar. Ülkenin her şehrinden yirmişer, otuzar otobüs kaldırıp belirledikleri bir merkezde onbinlerce insanı saatlerce kapalı bir alana balık istifi yığıyorlar. Sonra aynı otobüslerle geldikleri yere postalıyorlar. Virüs bir anda tüm ülkeyi sarıyor, patlama yapıyor.

İşte böyle bir ülkede yine de yaşamayı başardığımıza göre çok sağlamız. Yalnız beyinler yavaş yavaş alarm vermeye başladı, özellikle düşünebilenler!

[email protected]

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner36

banner50