Yarın hem ezeli rekabette hem de ligin zirvesindeki puan durumunu belirlemek için önemli bir gün; Fenerbahçe ile Galatasaray 393’üncü kez karşı karşıya gelecekler. Yine bir futbol bayramı. En fazla taraftarı olan, Türkiye’nin en büyük iki kulübü bir kez daha futbolda kozlarını paylaşacaklar.
Kadıköy’de ilk kez seyircisiz oynanacak dev derbi. Yeni Ali Sami Yen’deki son maç da seyircisiz oynanmış ve gol sesi çıkmamıştı. Yarınki maç da buram buram beraberlik kokuyor. Taraflar temkinli; biri, “Arada 3 puan var, bu avantajı kaybetmezsem iyi olur” diğeri ise, “Puan farkı 6’ya çıkarsa bir daha yakalamam zor olur” diyor.
Şartlar o kadar eşit ki bir önceki maçların hakemleri bile iki takımın da stoperlerini atamayarak dengeyi bozmamak adına emek harcadılar. Arda Kardeşler Marcao’yu, Suat Arslanboğa da Serdar Aziz’i derbiye bağışladı. Türk Futbolu’nun en büyük sıkıntısı federasyon, kurulları ve onlara bağlı çalışan hakemleri.
Federasyon, Cumhurbaşkanı’nın talimatıyla kuruldu. Özerk olması gerekirken her organıyla siyasetin çarklarına bağlı. Hakem kurulunun başında Serdar Tatlı var; çok iyi bir insan olabilir ama hakem camiasını yönetecek liyakata maalesef sahip değil. “Dürüst olduğu için o koltukta” diyenlere, “Dürüstlük gerekliliktir, meziyet değil” yanıtını verirken diğer tüm hakem kurulu başkanlığı vasıflarına sahip isimleri de sanki dürüst olmamakla yaftalıyoruz.
Ülke siyasetinin en kötü günlerinde futbolumuzun siyasetinin iyi olmasını beklemek ahmaklık olur.
SAHADA HIRSIZ DOLU!
Derbiden benim beklentim çok fazla değil. Huzura ihtiyacımız olan bu günlerde yıllık kazancı milyon doların üzerinde olan ergen irilerinin sahte kavgasını izlemeye ihtiyacımız yok!
Maçlar seyircisiz ve sessiz bir ortamda oynandığı için bacağı kopmuşçasına kendini yere atan oyuncuların böğürtüleri artık salonumuza kadar ulaşıyor. Tekrar gösterimde görüyoruz ki kimse kimseye değmemiş bile, böğürtü sahte. Bir faul, taç, korner hatta penaltı kazanmak için insan kendini bu kadar küçültmez; bunun adı hırsızlıktır. Futbolcuların büyük çoğunluğu maalesef bu tıynette.
“Kim kazanır?” ise bu günlerde beni pek ilgilendirmiyor. Ülkenin gündemi o kadar ağır ki akan suların durduğu Fenerbahçe-Galatasaray maçı arifesinde; terörist yaftasıyla yerlerde sürüklenen çocuklar, düşman askerine gösterilen saygıdan bile uzak, gözü dönmüş kolluk kuvvetlerinin gaddarlığı, siyasi yalanlar, afetleri bile kinlerini beslemek için kullanan alçaklar, atandıkları koltukta birkaç gün daha oturabilmek için yüzsüzlerin bile yüzünü kızartacak riyakârlık içindeki eğitimciler benim gündemimi çok daha fazla meşgul ediyor.
Belki de ben sapla samanı ayıramıyorum ama oğlunun adı Aslan olan iyi bir Galatasaraylı olarak derbinin sonucu beni bugün için pek ilgilendirmiyorsa, yolunda gitmeyen ciddi problemler var demektir.
NEYMİŞ O PROBLEMLER?
Kısa kısa bakalım son birkaç günde neler yaşandı bu ülkede...
Boğaziçi Üniversitesi’ne Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından mancınıkla gönderilen Melih Bulu kendini “Devlet” sandı. “Ben çocukları korudum, yanıma gelip bana dokunsalardı devleti darp etmiş olacaklardı” diye saçmaladı. Oysa ki o çocuklar onun orayı haketmediğini farkederek kendiliğinden gitmesinin peşinde.
Kaldı ki Bulu, 4 Ocak günü rektörlük binasından çıkarak öğrencilerin arasına inmiş, bir saatten uzun süren konuşma sırasında öğrencilerin ısrarlı soruları üzerine “Seçimi savunuyorum” demişti. Bu çocuklar kayyum rektörlerinden daha dirayetli. Kayyum rektör aslında darp edilmekten korkmuyor, o çocukların bir şekilde onu istifaya ikna edeceklerinden korktuğu için yanlarına yaklaşamıyor.
Kaba kuvvetle sorunu çözmek ise günümüz erkinin yöntemi.
En basit örnek özgür basından...
“ODTÜ'nün yanında bulunan ve öğrencilerin yoğun olarak yaşadığı 100. Yıl Mahallesinde saat 21.00'de Boğaziçi eylemlerine destek olmak ve kayyum rektörlere karşı çıkmak amacıyla düzenlenen ışıkları aç kapa eylemine polis müdahale etti. Polisler 1538. Sokak'ta araçtan inip ışıkları aç kapa eylemine destek veren evlerin fotoğraflarını çekip, görüntü aldı. 1538. Sokak sakinlerinden aldığımız bilgiye göre polis ‘Hakkınızda işlem yapılacaktır. Gözaltında aleyhinize kullanılacaktır’ gibi tehditlerle sokakta anons geçti.”
Kayyum rektörü eleştiren liseler de var. İstanbul Erkek Lisesi mezun ve öğrencileri kayyum atamasını kınayan bir bildiri yayınladılar. Okul idaresine Milli Eğitim anında çökmüş. Açıklama yapmak zorunda kaldılar, “İdare olarak bizim bilgimiz yok bu bildiriden” diye. Akıl da yok bu takunyalılarda! İdare, “İlişiğimiz yok” deyince o bildiri yok mu oluyor. Mezunlar ve okuyan öğrenciler kanayan yaraya parmak basmışlar, imza atmışlar. Sen istediğin kadar saklamaya çalış; artık o mızrağın o çuvala sığabilme ihtimali yok!
Tüm köşebaşları tutulmuş, hiçbir devlet kurumu artık resmi olarak bırakın hükümeti eleştirmeyi, “Hayır” diyebilme lüksüne bile sahip değil. Yani boyunduruk ense köküne kadar geçirilmiş, takmayı reddedeni ise işsiz bırakıyor sistem. Daha da diklenirsen gelip dövüyorlar. Hâlâ aman dileyip köşene sinmezsen de hapse atıyorlar. Hem de en Atatürkçü’yü FETÖ’cü, en mülayimi terörist diye! Sonra çıkar bakalım çıkarabilirsen üzerinden sana atılan çirkefi.
Polis devletinin baskısını anlatabilmek için başka söze gerek var mı?
GADDARLIK GÜNAHTIR
Bırakın İslam’ı, tüm dinlerde başkasının acısından mutluluk duymak günahtır. Dinle ilgisi olmayanlar için de büyük bir ahlaksızlıktır. AKP’li Gümüşhane Belediyesi’nin marifetini yine özgür basından okuyalım...
“İzmir’de gece saatlerinde başlayan yağış afete dönüştü. Yaşanan sel felaketinde Menderes ilçesinde 2 yurttaş yaşamını yitirirken valilik ve belediyeden art arda uyarılar yapıldı.
Sel felaketini eleştirmek isteyen AKP'li Gümüşhane Belediyesi ise skandal bir paylaşım gerçekleştirdi. Belediyenin resmi sosyal medya hesabından paylaşılan videoda sel felaketine ait görüntülerin üzerine Ciao Bella şarkısı eklenerek servis edildi. Servis edilen videonun üzerine, ‘Biz böyle hizmetler vermiyoruz; çünkü altyapımız iyi’ notu düşüldü.
Belediye gelen tepki ve kınamaların ardından paylaşımı kaldırmak zorunda kaldı. Paylaşımı kaldıran belediyeden herahangi bir açıklama yapılmadı.”
İçinde ölümlerin de bulunduğu bir doğal afetten menfaat sağlamaya çalışmak, alaycı yorumlar yapmak, dalga geçmek insanlığa sığmaz. Dini kullanarak iktidar olan ve iktidarda kalmak için dini kullanmaya devam eden AKP’nin, kendisine oy veren gerçek dini bütün vatandaşlarının yüreğine biraz su serpebilmesi için Gümüşhane Belediyesi’ne derhal kayyum ataması şarttır!
CAMBAZA BAK TAKTİĞİ!
Gündemi çok meşgul etsin diye Melih Bulu’yu bu kadar ön plana çıkardılar. Biz Bulu’yu konuşurken; 5 şanslı müteahhit oramıza buramıza koymaya devam ediyor, nüfusun %70’i açlık sınırının altında, halk geçinemiyor, satacak aile yadigârı kalmadı, her şeye %60-90 zam gelirken işçiye, memura , emekliye %8.1 zam yapılıyor, dış itibarımız ekside, yabancı yatırımcı “Nasıl tüyerim buralardan” diye kapıya bakıyor, hapishaneler düşünen aydın insanlarla doldu, sesini çıkaranın üzerine kara bir bulut gibi çöküyorlar.
Gündemi değiştirmenin en kolay yolu kendileri gibi düşünmeyenlerin önüne oyalanacakları bir şey koymak. Başta muhalefet partileri olmak üzere her seferinde yedik bu taktiği. Zaten ülkenin bu durumda olmasının tüm sebebi AKP ve başkasının ülküsü için kendi ülküsünden vazgeçen Devlet Bahçeli yönetimindeki MHP değil. Balkondan da olsa olan bitenin içinde olmakla yetinen başta CHP olmak üzere kendisini muhalefet olarak gören herkesin payı var
BULU İLE BİLİM OLUR MU?
Öyle bir tip sürdüler ki önümüze gözümüzü alamıyoruz bu Bulu’dan. Tepeden indi, rektör vasıfları taşımıyor, intihal yaptığı ortaya çıktı, instagram hesabını bile marketten satın almış ama onu da eline yüzüne bulaştırdı. Hesabın eski sahiplerinin paylaşımlarını silmeyi unutunca yine suçüstü yakalandı. Dinlediği rock müzik bile falsolarının yanında Vivaldi’nin Dört Mevsim Konçertoları yumuşaklığında kalıyor.
Lafı uzatmayalım, üniversiteler bilim içindir, siyasi güç gösterme ya da gündem şaşırtmaca meydanı değildir. İstenilen seviyede olamasa da Boğaziçi Üniversitesi bu ülkenin en üniversite gibi üniversitesidir.
Gelin gerçek üniversite ne yapar biraz inceleyelim. Cumhuriyet Gazetesi’nin Bilim ve Teknik ekinden bir haber...
“Michigan Üniversitesi'nden bilim insanı Dr. Indika Rajapaske, ordudaki yetkililerle birlikte, yaraların iyileşme hızını artırmak için insan vücudundaki hücreleri yeniden programlama üzerinde çalışıyor.
Bunu yapabilecek kaynaklara sahibiz ve bunlardan sonuna kadar yararlanmak zorundayız" diyen Rajapaske, "ABD Hava Kuvvetleri'nin desteği sayesinde hücre yeniden programlama ve yaraları iyileştirme üzerine çalışmalarımda kullanacağım cihazlara erişebildim" dedi.
Hücre yeniden programla sırasında, deri hücresi gibi belirli bir hücrenin genomu değiştirilerek kas ya da kan hücresi gibi başka bir hücreye dönüştürülüyor.”
Meraklısı devamını bulup okuyabilir ama işte üniversite böyle bir şey. Ülkemizde apartman dairesinde kurdukları garabetlere bile izin alıp, Rıttırızıttın’ın ardına üniversite kelimesini ekleyip diploma satan işletmeler var. Yeni Türkiye’nin 3 bin 500 euro’luk türban takan kızlarının ve Abdülhamit stili sakallarının altına 1000 euro’luk don giyen oğlanlarının büyük bölümü bu Rıttızıttı üniversitelerinde babalarının paralarıyla diploma sahibi olacaklar. Etrafta dolaşan ne kadar siyasetçi varsa dünün ve bugünün berbat edilmesinde payları çok büyük. Geleceğimizi bile eğitimsiz gençlerle bağladılar.
Yine toparlanırız da işimiz çok zor. Yüce Önder Mustafa Kemal Atatürk gibi de bir yol göstericimiz yok bu kez önümüzde.