Bülent Soylan
[email protected]

Yukarıdan aşağıya çalıştırılan demokrasi ve "Bizim parti neden bir şeyler yapmıyor?"

21 Temmuz 2020 11:07

“Adamlar siyasetten çok şikayetçi” diyelim…

O dediğimiz “adam” aslında sen, ben, o yani çoğumuz.

Hep bir ağızdan bağırıyoruz “Memleket kötü idare ediliyor”

Tamam…

Üstelik çok çok kötü idare ediliyor da “bizim parti” nedense ortaya çıkıp hiçbir şey yapmıyor.

Hani neredeyse “Al birini vur ötekine” dedirtecek kadar…

Enteresan değil mi?

Bir şeyler yapılması gerektiği konusunu “şikâyet yollu” dile getiren hemen herkes sapına kadar “bizim partili” ama o “hemen herkes” yine kendileri gibilerinden de değil, doğrudan kendilerinden oluşan partilerinin hiçbir şey yapmadığı konusunda hem mutabık hem bundan şikayetçi.

“Bizim parti bir şey yapmıyor…”

Kimin partisi?

-Bizim dedik ya.

-Peki siz kimsiniz?

Biz tabii.

Yani kendi partisinden şikâyet eden partili bizler…

*

Parti işi bir kenara; böyle garip bir durumda, hani neredeyse aynanın karşısına geçip kendisini kendisine şikâyet eden birini görseniz ona ne dersiniz?

Mevlâna gibi “Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol” denebilir mi örneğin?

Belki de…

Ne demek bu?

Yahu kardeşim, hem “bir parti şöyle olmalı, bunları yapmalı” diyorsun; sonra bunları yapmak için bir araya geldiğin o partinde “niye bu işler yapılmıyor” diyorsun”

Bir düşün bakalım: bu “Garip” durumda, bunları isteyen sende mi bir gariplik var yoksa partili olup da bunları yapmayan sende mi?

Ben böyle İsterim derken ortaya çıkıyorsa kusura bakma. Sen ya aslında bu söylediklerini kendin de pek umursamıyorsun, gönülden istemiyorsun, fikrinin takipçisi değilsin ya da evet gerçekten istiyorsun, isterken samimisin ama bu istediklerini yapmayan da sensin.

Bir başka deyişle, “bir şeyler yapılmasını isteyen ama o istediğini kendisi de yapmayan” bir birliktelik.

Nedir bu kısır döngüyü yaratan?

Nasıl çıkılabilir bu durumdan?

“Göründüğün gibi” istekli olup partine o istediklerini yaptırarak mı?

Yoksa “Şimdi olduğun gibi görünerek” böyle gelmiş böyle gider vurdum duymazlığıyla o iddialarından, o beklentilerinden vaz geçerek, "söylüyorum ama yapmıyorlar ki" deyip olduğu kadarıyla yetinerek mi?

*

Galiba bu iş daha çok “fikren partili”nin “eylemde partili” gibi davranmamasından kaynaklanıyor.

Nasıl yani?

Bakın şöyle diyelim:

Parti dediğin aynı düşüncede, aynı istekte olan insanlar topluluğu değil midir?

-Evet

Peki tek başınayken aynı düşüncede ve istekte olanlar aynı çatı altında bir araya gelmişse o çatıdan farklı bir düşünce çıkabilir mi?

Çıkmaz...

Fakat ne yazık ki, biz bir şeyler yapmak için bir araya geliyoruz gelmesine ama, gelince de o şeyi pek yapamadığımızdan şikayetçi oluyoruz.

Ne mesela?

Daha iktidara gelince yapılacakları belirlemek bir yana, muhalefet edecek kadroları seçmede bile bizi dışarıda bırakıp kendi başlarına kararlar alıyorlar.

Siz ne yapıyorsunuz?

-Biz bu durumlardan şikayet ediyoruz!

*

Durum aynen böyleyse, kusura bakılmasın ama bu işin sorumlusu sadece ve sadece o kendi örgütlerinin kendilerine katılma hakkı vermediklerinden şikâyet edip oturan partililerde.

Herkes kolayca görüyordur ki; partilerde örgütlenme ve karar mekanizması asla aşağıdan yukarıya doğru değil, yukarıdan aşağıya işliyor.

Bir kere yukarıya çıkanlar bir daha aşağıya indirilmemek ve kendi kafasındakileri uygulayabilmek için, daha ilk fırsatta bir altlarını, o bir alttakiler de daha alttakilerini “sözüm ona” demokratik bir biçimde “belirliyorlar” ve sonuçta taban ile tepe arasındaki ilişki kopuyor.

Hatta mesafe giderek açılıyor.

Hele hele yerelde bazı imkanlar, ufukta şöyle ya da böyle bir iktidar umudu varsa.

Bu bir gerçek ve “güç kimdeyse yetki onda” kuralı gereği, kendisine bir kere güç verdiğimiz kişi ya da kişiler “siyasetlerinin doğası gereği” bunu dibine kadar kullanmaktan vazgeçmiyorlar.

*

“Peki bu sarmalda zayıf nokta neresi?” derseniz hemen söyleyelim:

Bu karşı çıkılası düzende zayıf nokta yani tepedekileri zorlayıp etkileyecek olan, sadece ve sadece tabandakiler yani -mahalle temsilciliği dahil- parti hiyerarşisinde yer almayan kesim yani "düz partililer"dir.

Çünkü onları kimse bir yerlere getirmemiştir, partiye inançları dışında kimseye eyvallahları yoktur ve onların da kendi akıllarına yatmadıkça kimseye körü körüne sorgusuz sualsiz itaat etme, yukarıdan gelen her şeyi buyruk kabul etme mecburiyetleri yoktur.

Bunun sonucu: Parti siyasetinden hoşnutsuzlukta, onu istenen yöne çevirme gayretinde yapılacak en etkili şey, asla ve asla atanmışlardan oluşan ara kademelere talip olup bir şeyleri düzeltmeye kalkma (ki aslında bu o hiyerarşiye sızma isteği de taşıyor olabilir) hayaline kapılmak değil, doğrudan “tabanın seslendirilmesi”dir, işine sahip çıkması, çıkarılmasıdır.

Eğer bu konuda bile yine bir örgütlenme olmadan sonuç alınamayacaksa, onu da söyleyelim; bu örgütlenmenin, yapısından şikayetçi olunan parti kademelerinde ya da onun gölgesinde değil, partinin temel düşüncesini taşıyan ama “farklı” bir yapıda hayata geçirilmesi gerekir.

Bu farklı yapı genelde bir dernektir ya da bir platformdur, benzeri bir şeydir.

Ve etrafa dikkatlice bakılırsa bazı fikir partilerinin parti örgütü dışında, onunla hiç de hiyerarşik iç içeliği olmayan ama onun çizgisi dışına çıkmasını dışarıdan denetleyen, bir yandan da o hiyerarşik yapının imkân vermediği üyelere yine de kendini gösterme fırsatı veren oluşumlar vardır.

Bakın siyasete, bunun örneklerini ve o partilere etkilerini kolayca görebilirsiniz.

Dolayısıyla, partililerin kendi partisinden şikâyeti aslında örgütlenmesinin aşağıdan yukarı değil, yukarıdan aşağı işlemesinden kaynaklanmaktadır.

Bu iş böyleyken, “hiyerarşik işleyişten şikâyet etmek” yerine doğrudan partiden yani taraftarı olunan bir fikir topluluğundan şikâyet anlamında algı yaratacak söylemler yanlıştır, bunlar sonuçta partiyle birlikte o düşünceye, o dünya görüşüne de zarar verir.

Sıkıntı partide kadroların profesyonelleşmesi, üst yönetimlerin kendi tabanından farklılaşmasından kaynaklanıyor ise, bunun çözümü; tabanın o sıkıntı veren hiyerarşi dışında ve partideki herhangi bir kademeye talip olunmadan ve yukarıda belirttiğimiz esaslarda yeniden örgütlenilmesidir.

Bu örgütlenme, tabii ki büyüklüğü ve başarısı ölçüsünde etkili olacak, partideki ve partiden şikayetleri de kendiliğinden ortadan kaldıracaktır.

“Adamlar siyasetten çok şikayetçi” diyelim…

O dediğimiz “adam” aslında sen, ben, o yani çoğumuz.

Hep bir ağızdan bağırıyoruz “Memleket kötü idare ediliyor”

Tamam…

Üstelik çok çok kötü idare ediliyor da “bizim parti” nedense ortaya çıkıp hiçbir şey yapmıyor.

Hani neredeyse “Al birini vur ötekine” dedirtecek kadar…

Enteresan değil mi?

Bir şeyler yapılması gerektiği konusunu “şikâyet yollu” dile getiren hemen herkes sapına kadar “bizim partili” ama o “hemen herkes” yine kendileri gibilerinden de değil, doğrudan kendilerinden oluşan partilerinin hiçbir şey yapmadığı konusunda hem mutabık hem bundan şikayetçi.

“Bizim parti bir şey yapmıyor…”

Kimin partisi?

-Bizim dedik ya.

-Peki siz kimsiniz?

Biz tabii.

Yani kendi partisinden şikâyet eden partili bizler…

*

Parti işi bir kenara; böyle garip bir durumda, hani neredeyse aynanın karşısına geçip kendisini kendisine şikâyet eden birini görseniz ona ne dersiniz?

Mevlâna gibi “Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol” denebilir mi örneğin?

Belki de…

Ne demek bu?

Yahu kardeşim, hem “bir parti şöyle olmalı, bunları yapmalı” diyorsun; sonra bunları yapmak için bir araya geldiğin o partinde “niye bu işler yapılmıyor” diyorsun”

Bir düşün bakalım: bu “Garip” durumda, bunları isteyen sende mi bir gariplik var yoksa partili olup da bunları yapmayan sende mi?

Ben böyle İsterim derken ortaya çıkıyorsa kusura bakma. Sen ya aslında bu söylediklerini kendin de pek umursamıyorsun, gönülden istemiyorsun, fikrinin takipçisi değilsin ya da evet gerçekten istiyorsun, isterken samimisin ama bu istediklerini yapmayan da sensin.

Bir başka deyişle, “bir şeyler yapılmasını isteyen ama o istediğini kendisi de yapmayan” bir birliktelik.

Nedir bu kısır döngüyü yaratan?

Nasıl çıkılabilir bu durumdan?

“Göründüğün gibi” istekli olup partine o istediklerini yaptırarak mı?

Yoksa “Şimdi olduğun gibi görünerek” böyle gelmiş böyle gider vurdum duymazlığıyla o iddialarından, o beklentilerinden vaz geçerek, "söylüyorum ama yapmıyorlar ki" deyip olduğu kadarıyla yetinerek mi?

*

Galiba bu iş daha çok “fikren partili”nin “eylemde partili” gibi davranmamasından kaynaklanıyor.

Nasıl yani?

Bakın şöyle diyelim:

Parti dediğin aynı düşüncede, aynı istekte olan insanlar topluluğu değil midir?

-Evet

Peki tek başınayken aynı düşüncede ve istekte olanlar aynı çatı altında bir araya gelmişse o çatıdan farklı bir düşünce çıkabilir mi?

Çıkmaz...

Fakat ne yazık ki, biz bir şeyler yapmak için bir araya geliyoruz gelmesine ama, gelince de o şeyi pek yapamadığımızdan şikayetçi oluyoruz.

Ne mesela?

Daha iktidara gelince yapılacakları belirlemek bir yana, muhalefet edecek kadroları seçmede bile bizi dışarıda bırakıp kendi başlarına kararlar alıyorlar.

Siz ne yapıyorsunuz?

-Biz bu durumlardan şikayet ediyoruz!

*

Durum aynen böyleyse, kusura bakılmasın ama bu işin sorumlusu sadece ve sadece o kendi örgütlerinin kendilerine katılma hakkı vermediklerinden şikâyet edip oturan partililerde.

Herkes kolayca görüyordur ki; partilerde örgütlenme ve karar mekanizması asla aşağıdan yukarıya doğru değil, yukarıdan aşağıya işliyor.

Bir kere yukarıya çıkanlar bir daha aşağıya indirilmemek ve kendi kafasındakileri uygulayabilmek için, daha ilk fırsatta bir altlarını, o bir alttakiler de daha alttakilerini “sözüm ona” demokratik bir biçimde “belirliyorlar” ve sonuçta taban ile tepe arasındaki ilişki kopuyor.

Hatta mesafe giderek açılıyor.

Hele hele yerelde bazı imkanlar, ufukta şöyle ya da böyle bir iktidar umudu varsa.

Bu bir gerçek ve “güç kimdeyse yetki onda” kuralı gereği, kendisine bir kere güç verdiğimiz kişi ya da kişiler “siyasetlerinin doğası gereği” bunu dibine kadar kullanmaktan vazgeçmiyorlar.

*

“Peki bu sarmalda zayıf nokta neresi?” derseniz hemen söyleyelim:

Bu karşı çıkılası düzende zayıf nokta yani tepedekileri zorlayıp etkileyecek olan, sadece ve sadece tabandakiler yani -mahalle temsilciliği dahil- parti hiyerarşisinde yer almayan kesim yani "düz partililer"dir.

Çünkü onları kimse bir yerlere getirmemiştir, partiye inançları dışında kimseye eyvallahları yoktur ve onların da kendi akıllarına yatmadıkça kimseye körü körüne sorgusuz sualsiz itaat etme, yukarıdan gelen her şeyi buyruk kabul etme mecburiyetleri yoktur.

Bunun sonucu: Parti siyasetinden hoşnutsuzlukta, onu istenen yöne çevirme gayretinde yapılacak en etkili şey, asla ve asla atanmışlardan oluşan ara kademelere talip olup bir şeyleri düzeltmeye kalkma (ki aslında bu o hiyerarşiye sızma isteği de taşıyor olabilir) hayaline kapılmak değil, doğrudan “tabanın seslendirilmesi”dir, işine sahip çıkması, çıkarılmasıdır.

Eğer bu konuda bile yine bir örgütlenme olmadan sonuç alınamayacaksa, onu da söyleyelim; bu örgütlenmenin, yapısından şikayetçi olunan parti kademelerinde ya da onun gölgesinde değil, partinin temel düşüncesini taşıyan ama “farklı” bir yapıda hayata geçirilmesi gerekir.

Bu farklı yapı genelde bir dernektir ya da bir platformdur, benzeri bir şeydir.

Ve etrafa dikkatlice bakılırsa bazı fikir partilerinin parti örgütü dışında, onunla hiç de hiyerarşik iç içeliği olmayan ama onun çizgisi dışına çıkmasını dışarıdan denetleyen, bir yandan da o hiyerarşik yapının imkân vermediği üyelere yine de kendini gösterme fırsatı veren oluşumlar vardır.

Bakın siyasete, bunun örneklerini ve o partilere etkilerini kolayca görebilirsiniz.

Dolayısıyla, partililerin kendi partisinden şikâyeti aslında örgütlenmesinin aşağıdan yukarı değil, yukarıdan aşağı işlemesinden kaynaklanmaktadır.

Bu iş böyleyken, “hiyerarşik işleyişten şikâyet etmek” yerine doğrudan partiden yani taraftarı olunan bir fikir topluluğundan şikâyet anlamında algı yaratacak söylemler yanlıştır, bunlar sonuçta partiyle birlikte o düşünceye, o dünya görüşüne de zarar verir.

Sıkıntı partide kadroların profesyonelleşmesi, üst yönetimlerin kendi tabanından farklılaşmasından kaynaklanıyor ise, bunun çözümü; tabanın o sıkıntı veren hiyerarşi dışında ve partideki herhangi bir kademeye talip olunmadan ve yukarıda belirttiğimiz esaslarda yeniden örgütlenilmesidir.

Bu örgütlenme, tabii ki büyüklüğü ve başarısı ölçüsünde etkili olacak, partideki ve partiden şikayetleri de kendiliğinden ortadan kaldıracaktır.

Yorumlar (0)

Kalan karakter : 450
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!

Yazarın Diğer Yazıları

Şu Kanal inadındaki asıl mesele görünenlerden çok daha farklı olabilir mi?
06 Temmuz 2021 11:07

Bu memlekette bir şeyleri toptan değiştirmedikçe
09 Haziran 2021 11:07

"Vergi takozu" ve sadece devlete gelir sağlamak için vergicilik
29 Nisan 2021 11:07

Yap işlet devret modelini yanlış anlamak, yanlış anlatmak ve işin özünü atlamak
30 Mart 2021 11:07

Sırf ümitle beslenmenin “kofti”liği üzerine
15 Mart 2021 11:07

Türkiye çağdaşlaşmayı gelişmiş beyinlerle yakalamak zorundaysa
10 Mart 2021 11:07

Asgari ücretlinin mali gücü ve bu işler nerede başlar nerede biter
?
11 Şubat 2021 11:07

Ekonomide "Kayıt dışını kayıt dışına sürerek" büyümek
05 Şubat 2021 11:07

Bir felaket tablosunu reformla düzeltmeye niyetlenmek

13 Ocak 2021 11:07

Dışarıdaki paralar ne zaman geri gelir?
24 Kasım 2020 11:07

Nereye gitti bunca yılın deprem vergisi sorgusunun sonuçsuzluğu üzerine
03 Kasım 2020 11:07

Kral çıplak dolaşırken siyasette sabır ya da cesaret
24 Ekim 2020 11:07

Tarikatlar, popülist siyaset ve
 nasıl kurtulacağız bu dertlerden?
17 Eylul 2020 11:07

Arabaya ÖTV koydular
 ya da maksat siyaset olsun (mu?)
02 Eylul 2020 11:07

Kurun etkisini patates üzerinden anlatmak
20 Ağustos 2020 11:07

“Stopaj” diye ayrı bir vergi olduğunu sanan siyasiler ve esnaf kendine iyilik beklerken
04 Ağustos 2020 11:07

Ne olacak bu vergi düzenimizin hali?
10 Temmuz 2020 11:07

Tüm Yazılar