banner16

Bir Cumhuriyet Mucizesi: Muazzez İlmiye Çığ

Sözcü Kitap Eki, kısa bir süre sonra 106 yaşına basacak olan Muazzez İlmiye Çığ ile yapılan belgeselin de yönetmeni olan Nurdan Arca'nın yaptığı söyleşiyi yayınladı. Türk aydınlarının yüz akı Muazzez İlmiye Çığ'a uzun ömür dileyerek söyleşiyi yayınlıyoruz: 

19 Haziran 2020
Bir Cumhuriyet Mucizesi: Muazzez İlmiye Çığ

1.  Muazzez İlmiye Çığ 104 yaşına bastığında bir belgesel yaptınız. Önümüzdeki günlerde 106 yaşını doldurup 107’ye basacak.  Siz bu kez Muazzez İlmiye Çığ’ın hayatı hakkında bir kitap yazdınız. Yaklaşık 4- 5 yıllık bir araştırmanın sonucu olarak ortaya hem bir belgesel hem de bir kitap çıkarttınız. Sizi buna iten nedenler neler?

Çok nedenim var.

Mersin’deki evinde nehir söyleşimiziyaparken Muazzez İlmiye Çığ’ın arkasında kocaman pırıltılı bir 103 sayısı duruyordu. Birkaç ay önceki doğum günü kutlamasından kalmıştı.  Muazzez Hanım asırlık yaşamından süzülen bilgeliğini paylaştığı söyleşimiz boyunca dönüp dolaşıp ayni Sümer atasözünü vurguladı:

“Sümerler ne demiş? Madem ki biliyorsun, neden öğretmiyorsun? Boş vakitte çürüyorsun, neye yaradın? ”

Paylaşmayı ne kadar önemsiyordu! 

Muazzez İlmiye Çığ’ın kitaplarını okurken çok dikkatimi çekmişti.  Konusu ne olursa olsun sıcacık, alçakgönüllü bir dille bildiklerini paylaşmaya can atan bir üslupla yazmıştı.  Adeta saydam bir su gibiydi. Mesela günümüzün kaygılarıyla, konularıylahiç ilgisi yokmuş sanılan Gılgamıs Destanı’nda, ya da Sümerleri anlatan kitaplarında bilgisini öyle yalın paylaşıyordu ki okurken insan ömrünün o gün de bugün de, benzer hırslar, dertlerle dolu olduğunu, hatta neslini sürdürmek, eserler bırakmak vb. gibi çeşitli biçimlerde ölümsüzlük peşinde koşmak olduğunu anlıyordunuz.

Sadece mesleğiyle, kitaplarıyla değil kendi yaşamıyla da kocaman bir insanlık freski çiziyordu.  Ömrü boyunca dünyayı sarsan nice savaşlara, barışlara tanık olmuştu.Osmanlı Devleti’nin yerine Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun ve devrimlerininheyecanını yaşamıştı.

Yaşamıyla, kitaplarıyla o muazzam insanlık freskini önümüze seren insanı tanımak istiyordum.  Ayrıca ilk elden bu tanıklığı ulaşabildiğim herkesle paylaşmalıydım. İşte bana önce belgeseli yaptıran ardından bu kitabı yazdıran birçok nedenin en büyüğü bu duygu olmalı... 

Nehir söyleşilerimiz bittikten sonra da araştırmalar yaptım ve bir yıl sonra “Muazzez Mucizesi 104 Yaşında” belgeselimitamamladım ama bitmedi.  Bu kitabı yine bir araştırma ve çalışma döneminden sonra yazdım;

“Muazzez İlmiye Çığ, Cumhuriyet Mucizesi”
 

2.   Kitabınızın adı “Muazzez İlmiye Çığ, Cumhuriyet Mucizesi”. Mucize sözcüğünden tam olarak neyi kastediyorsunuz?

Mucize sözcüğünü burada çift anlamlı olarak kullanıyorum. Birinci mucize Türkiye Cumhuriyeti’nin ta kendisi,

nice badirelerden sonra bir Cumhuriyet’in kurulabilmesidir. Osmanlı Devleti’nin son10-20-30 yılı boyunca, hatta son150- 200 yılı boyunca süregelen savaşları bitiren, barışı ve yeni bir devleti getiren gerçek bir mucizedir, Türkiye Cumhuriyeti ...

İkinci mucize Muazzez İlmiye Çığ’dır. 

İnsan olarak, kadın olarak o hem kendi çabasının hem de yeni kurulmuş Cumhuriyet’in yarattığı bir mucizedir.

Çünkü 1914’te Birinci Dünya Savaşı’nın içine doğmuş, savaştan kaçarak, yokluk, yoksulluk içinde göçerek büyümüştü.

Uygar bir insan olan babasının muazzam desteği ve öngörüsüyle okumuş, ilk üniversite mezunlarından meslek sahibibir kadın olarak yaşamış, mesleğinde dünya çapında işler yapmıştır.  Eski dilleri öğrenmiş, Arkeoloji müzesinde çalıştığı 33 yıl boyunca  Sümerler’den kalan binlerce tableti onarmış, çözümlemiş, okumuş, arşivlemişti. Bu arada özel yaşamını da ihmal etmemişti. Mutlu bir evlilik yapmıştı. İki kızını büyütmüştü. Onlar da meslek sahibi kadınlardı. 

Artık torunlarını çok seven bir anneannedir.

Kitaplarını 75 yaşından sonra yazmıştı. Madem ki biliyordu, öyleyse öğretmeliydi. Bilgi paylaşılmazsa neye yarardı?

Muazzez İlmiye Çığ 23 kitabın yazarıdır.

 

3.  Muazzez İlmiye Çığ 1914 yılında doğmuş. 1919 yılında Kurtuluş Savaşı başlamış, 1923 yılında  Cumhuriyet ilan edilmiş. Osmanlı’da kız çocukları okutulmazken Cumhuriyet ilan edilir edilmez kız çocukları okula gönderilmeye başlamış ve her alanda çok başarılı olmuşlar. Bugün de çok başarılı kadınlarımız var, ama kadına yönelik şiddet de her geçen gün artıyor. Sizce genç Cumhuriyet’in kadına bakış açısıyla günümüz iktidarlarının kadına bakışı arasında nasıl bir fark var?

Cumhuriyet kurulduktan sonra gelen birinci ve ikinci kuşağın okuyan ve meslek sahibi olan kadınları da erkekleri de gerçektenidealist insanlardı.

Günümüzde iyi yetişmiş dürüst, yetkin ve mükemmeliyetçi doktorlar Covid19 gibi dünyayı alt üst eden virüslerle mücadeledebaşarılıysa, mühendisler yolları, köprüleri, binaları yapabiliyorsa, hukukçular adalet peşindeyse, iş insanları, iktisatçılar çalışıyorsa, bilgisayarcılar bilgi işliyor, dağıtıyorsa   o ilk kuşakların kadınlarının ve erkeklerinin çocukları oldukları, onlar tarafından yetiştirildikleri içindir.

Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra kadın nüfusuna özel bir değer vermişti.  Müthiş bir zihniyet değişimi başlatmıştı.

Kadınlar artık sadece evinde çocuk doğurup, büyüten, aile bireylerine, yaşlılarına bakan insanlar olmakla sorumlu tutmamıştı. Kadınlara erkek nüfusundan farklı gözle bakmamış, toplumu cinsiyete göre ayırmamış bölmemişti. Kadınların da  erkekler gibi ilk, orta, lise gibi okullarda okumalarını, hatta üniversitede okuyup meslek sahibi olmalarını teşvik etmişti. 1934’te kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanıyan ilk ülkelerdendi. 

Günümüzde gerek ülkemizde gerekse dünyada mesleklerinde çığır açan kadınlar yetişti.Kadınlar, bizim kadınlarımız neredeyse yüz yıldır artık eşit yurttaşlar olarak yaşamaya alıştılar.

Öte yandan yine günümüzde, ülkemizde tersine bir akımın varlığı ağırlığını hissettiriyor.   Okusa da, okumasa da, meslek sahibi olsa da, olmasa da kadınların çalışmasını istemeyen,onları eve tıkan, hayattaki yerlerini ve kimliklerini abartılı bir şekilde yüceltilen aileye hizmetle tanımlayan bir akım bu..

Nüfus yapısının kentlerde yoğunlaştığı ve işsizliğin, görünen, görünmeyen yoksulluğun yayıldığı bir ortamda yaşıyoruz.

Ve hayatın yükünün çoğunu kadınlara yüklemek normal sayılıyor. Üstelik bu yükü taşımak için canhıraş çabalarına ragmen beğendiremeyince onları dayak, kötek, hatta ölüm bekliyor.

Zihniyet tersine döndü, kadın yine erkeğin kölesi, erkek sahibi oldu...  Bu zihniyet değişikliğiyle birlikte yaşadıkları ya da yedi kat yabancı erkekler, her türlü bahaneyle kadınları öldürmeyi kendilerine hak görmeye başladı.  Ülkemizdeki kadın cinayetleri son on yılda korkunç bir hızla arttı. Kadınlara karşı fiziksel gücün üstünlüğünü tepe tepe kullanmaktalar. Artık her gün en az bir kadının katledildiğini okuyoruz gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinde, TV’lerde, sosyal medyada, heryerde…

Kadın katliamı var, çünkü kadının erkekle eşit ve denk bir insan sayıldığı zihniyet hakimken, kadını erkeğin hizmetinde ve eksik bir insan sayan zihniyet hakim olmaya başladı.

 

4.  Muazzez İlmiye Çığ’ın hayat hikayesinde sizi en çok etkileyen dönem ya da olay neydi?

Burada bir tek dönemi ya da olayı ayırdetmek kolay değil çünkü Muazzez İlmiye Çığ’ın hayatı bazan talihin yardım ettiği mucizevi bir bütün.. 

 Belki sorunuzu şöyle yanıtlayabilirim; Muazzez İlmiye Çığ’ın hayatını değiştiren bir dönüm noktası var ki bence orada gösterdiği cesaret çok etkileyici...

 Genç yaşında, babasının desteğine rağmen eğer konfor alanının dışına çıkmaya cesareti olmasaydı belki bugün bir Muazzez İlmiye Çığ’dan söz etmiyorduk.

O dönüm noktası Eskişehir’de hayatından memnun bir  öğretmen olarak yaşayıp giderken,  bilmediği bir kente Ankara’ya gidip, bilmediği yepyeni bir üniversitenin, bilmediği bir bölümüne, girmesidir. 

Ondan sonra talihin yardımıyla alanındaki en yetkin Alman profesörlerden ders alması, Hititoloji, Sümeroloji okuyup mezun olması ve sonra da sevdiği istediği bir işi yapmasıdır.

 

5.  Muazzez İlmiye Çığ’ın hayatından yola çıkarak, özellikle genç kadınlara ne tavsiye edersiniz?

En zor sorunuz en sonunda geldi! 

Günümüzün genç kadınlarının bir bölümü gayet cesur, akıllı ve bilinçli yaşıyorlar.

Aslında belki onların tavsiyelerine ihtiyacımız var... 

Hayatta belirsizliklerden, bilinmeyenlerden korkulur hep.

Belki de genç kadınlar korkuyu göze alıp, konfor alanından çıkabilmeli,aklını, bilgisini, yeteneğini kullanabilmeli, yeni şeyler yapmaya cesaret etmeli.. 

Türkan Saylan gibi mesela.. dokunulmaz denen cüzzamlı hastalara dokunarak tedavi etmiş ve hastalığın ülkemizden kökünü kazımış. Sonra müthiş bir eğitim seferberliği başlatmış.

Ve Muazzez İlmiye Çığ yaşamıyla, kitaplarıyla harika bir örnek olarak karşımızda duruyor. 

Mevlana gibi “… şimdi yeni şeyler söylemek lazım” ..

Geçmişi bilerek hep ileriye bakmalı, geriye değil.

https://www.youtube.com/watch?v=0CwE5KBQlo8
Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.