Türkiye İşçi Partisi’nden (TİP) Hatay Milletvekili seçilmesine rağmen cezaevinden tahliye edilmeyen Can Atalay’ın avukatı Deniz Özen, “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın tebliğname olarak önümüze koyduğu belge, hukuki niteliklerden yoksun. Bu belge, Cumhuriyet Savcısı’nın kendi öznel fikirlerini ifade ettiği bir tür deneme yazısı… Bu belge, hukuki geçerliliği olan bir belge değildir. Eğer Yargıtay 3. Ceza Dairesi hakimleri Türkiye’de hâlâ hukuk devleti anlayışının yerleşik olduğunu bizlere göstermek istiyorsa bu belgeyi ciddiye almamaları; öncelikle Can Atalay yönünden, milletvekili seçilmiş olması nedeniyle derhal tahliye kararı vermeleri gerekir” dedi.
Can Atalay’ın avukatı Deniz Özen, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Gezi Davası tutukluları için hazırladığı tebliğnamede, kapatılan Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin Anaysa Mahkemesi tarafından hak ihlali sayılan iki kararına atıf yapılmasını ANKA Haber Ajansı’na değerlendi. Özen, şunları söyledi:
“Kapatılan Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin iki kararına atıf var tebliğnamede. Bu kararlar, Anayasa Mahkemesi’nin önüne gitmiş ve Anaysa Mahkemesi tarafından hak ihlali sayılmış. Bir tanesi Leyla Güven kararı, bir tanesi de Enis Berberoğlu kararı. Her ikisinde de Anayasa Mahkemesi, bu kararları değerlendiriyor ve diyor ki ‘Burada hak ihlali gerçekleştirilmiştir. Başvurucuların anayasal hakları ihlal edilmiştir’. Dolayısıyla da bu kararlar hukuken geçerli değildir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tebliğnamesinde bu kararlara atıf yapılarak, Can Atalay’ın tahliyesinin önünde bir engel olarak bunun gösterilmeye çalışıldığını görüyoruz. Tümüyle hatalı bir hukuki değerlendirme.
Sanki Türkiye’nin geçtiğimiz 30 yıllık yargısal içtihadında verilen Anayasa Mahkemesi kararları ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararları hiç yokmuş gibi yazılmış bu tebliğname. Hukuken kabul edilebilir değil. Sadece o iki karar yok. Çok sayıda Anayasa Mahkemesi kararı var. Bir çırpıda aklıma gelenler; Ömer Faruk Gergerlioğlu, Enis Berberoğlu, Leyla Güven, Mustafa Balbay. Anayasa Mahkemesi, milletvekilliği bahsine ilişkin olarak Anayasa 14 istisnasını da zaten inceliyor. Diyor ki ‘Anayasa’nın 14’üncü maddesinde belirtilen istisna, makul ve öngörülebilir değildir. Hangi suç tiplerinin bu istisna kapsamında olup, hangi suç tiplerinin istisna kapsamı dışında bırakıldığına ilişkin Anayasa’da bir düzenleme yapılmamıştır. Dolayısıyla da bu belirsizlik, hiçbir mahkeme tarafından anayasal hak ve özgürlükler kapsamında yorumlanamaz.’ Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin kararlarını da bu gerekçe ile ihlal sayıyor. Diyor ki ‘Buna siz karar veremezsiniz, yorumlayamazsınız.’ Yani ‘Anayasa’nın 14’üncü maddesi fiilen uygulanamaz’ diyor. Tebliğnamede bütün bu bahsettiğimiz Anayasa Mahkemesi kararları hiç sayılmış.
“MİLLETVEKİLİ SEİLMİŞ OLMASI NEDENİYLE YARGILAMANIN DURDURULMASI GEREKİYOR”
Seçimler gerçekleşti, 14 Mayıs gecesi Can Atalay’ın seçildiği belli oldu. 25 Mayıs itibarıyla da Hatay’ın seçim kurulu tarafından mazbatası düzenlenerek teslim edildi. Dolayısıyla iki ay önce yapılması gereken bir şeyi biz, bugün hâlâ ‘ihtimal var mı, yok mu’ diye tartışmak durumunda kalıyoruz. Aradan geçen her bir gün hak ihlalidir. CMK’nın 105’inci maddesine göre bahsedilen üç günlük bir süre var. Dolayısıyla üç gün içerisinde değerlendirme yapılması gerekiyor, ama zaten bu kararın iki ay önce yapılması gerekiyordu. Derhal verilmesi gerekiyor, beş dakika dahi vakit kaybedilmemesi gerekiyor. Can Atalay için tahliye ve durdurma kararı verilmesi gerekiyor. Milletvekili seçilmiş olması nedeniyle yargılamanın durdurulması gerekiyor. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun yakın tarihli Cumhuriyet davası bozma kararı da buna işaret ediyor. Bu karar bağlayıcıdır. Can Atalay dışında da bütün Gezi tutukluları açısından bu tebliğnamenin hiçbir hukuki niteliği olmadığı ortada. Delilsiz bir yargılama gerçekleştirildiğini hepimiz biliyoruz. Bütün Gezi tutuklularının hakkında verilen hükümlerin ivedilikle bozulması ve tahliyelerine karar verilmesi gerekiyor.
“BU BELGE, CUMHURİYET SAVCISI’NIN KENDİ ÖZNEL FİKİRLERİNİ İFADE ETTİĞİ BİR TÜR DENEME YAZISI”
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın tebliğname olarak önümüze koyduğu belge, hukuki niteliklerden yoksun. Bu belge, Cumhuriyet Savcısı’nın kendi öznel fikirlerini ifade ettiği bir tür deneme yazısı, yer yer de bir komplo teorisi. ‘Sivil Örümceğin Ağında’ isimli kitaptan alıntılar, Atatürk’ün 1922 yılında yaptığı bir konuşmadan çeşitli bölümlerinin kesilip tebliğnameye yerleştirilmesi yer alıyor. Gezi Davası’nın içeriğinden tamamen kopuk, başı olmayan ve sonu ‘anlaşılmıştır, görülmüştür, tespit edilmiştir’ diye biten iddialı cümleler içeren bir belge. Bu belge, hukuki geçerliliği olan bir belge değildir. Eğer Yargıtay 3. Ceza Dairesi hakimleri Türkiye’de hâlâ hukuk devleti anlayışının yerleşik olduğunu bizlere göstermek istiyorsa bu belgeyi ciddiye almamaları; öncelikle Can Atalay yönünden, milletvekili seçilmiş olması nedeniyle derhal tahliye kararı vermeleri gerekir. Bütün Gezi tutukluları yönünden de tahliyelerine karar vermeleri gerekir.”