banner16

Akşener: Türkiye Cumhuriyeti tarihi böyle bir rezalet, böyle bir cıvıklık görmedi

Bakan Nebati’ye tepki gösteren Akşener ” ‘Bir problem mi yaşadınız, bize ulaşırsınız bürokrasiyi alaşağı ederiz. Arkamızda Cumhurbaşkanı var’ dedi. Üstelik bunu yabancı yatırımcılara dedi. Türkiye Cumhuriyeti böyle bir rezalet görmedi. Böyle bir cıvıklık görmedi.” ifadelerini kullandı. 

23 Mart 2022
Akşener: Türkiye Cumhuriyeti tarihi böyle bir rezalet, böyle bir cıvıklık görmedi

Furkan Vakfı üyelerine yapılan müdahaleye de tepki gösteren İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener “Meğerse işin aslı öyle değilmiş. Meğerse başörtülü olmak, dindar olmak, kendini müslüman olarak tanımlama sayın Erdoğan’ın bacısı olmak için yeterli bir kriter değilmiş. Adana’da tüm çarpıcılığıyla bu gerçeği gördük. Yaşananlar bize gösterdi ki sayın Erdoğan’ın bacısı olmak için başörtülü olmak yerine kendisine tabi olmak gerekliymiş. Asıl mesele dindar olmak değil, yandaş olmakmış.” dedi.

Meral Akşener’in açıklamalının satır başları şu şekilde:

Geçtiğimiz cuma günü Çanakkale Zaferi’mizin 107. yılını idrak ettik. Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere kahramanlarımızı bir kez daha rahmet, minnet ve şükranla anıyorum. Her ne hikmetse milli günlerimize denk gelen cuma namazlarımızın hutbelerinde Diyanet yönetiminin aklına nedense Atatürk gelmiyor. Yani Elmalılı Hamdi Yazır’a Kuran-ı Kerim’in tefsirini yaptıran Gazi Mustafa Kemal’in adı bizzat kendisinin kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığı’nın aklına gelmiyor. Onun adını anmamak için özel bir çaba harcanıyor. Bir Fatiha’yı çok görmek ayıp değil mi? Yazıklar olsun hepinize.

Biliyorsunuz 1915 Çanakkale Köprüsü’nün açılışı yapıldı. Ülkemizde taş üstüne taş koyan herkesten Allah razı olsun. Ancak biz bu taşın nasıl konulduğuyla da ilgileniriz. İYİ Parti olarak sıklıkla bir şeyin altını çiziyoruz. ‘Biz projeye değil ranta karşıyız’ diyoruz. Milletimizin helal parası haramzadelerin cebine giriyor. Bay kriz proje görünümlü tezgahlar üzerinden milyonlarca doları rantın beş atlısına bir çırpıda ödüyor.

“GERÇEĞİ KENDİ SESİNDEN İTİRAF ETTİ”

Çelişkiler insanı bay kriz eskiden ‘Bu köprüler, yollar, tüneller için devletin yani milletin kesesinden 5 kuruş çıkmıyor’ diyordu. Bu arkadaşımız daha nice konuda yaptığı yine kendi kendini yalanladı. Köprünün geçiş ücretini 200 liracık olarak açıkladı. ‘Geçen 200 liracık verecek ama üzerini devlet olarak biz tamamlayacağız’ dedi. Nihayet gerçeği kendi sesinden itiraf etti. Vatandaşa verirken ‘lira’, yandaşa verirken ‘lira-cık’. Biliyorsunuz gemilerde ikiye ayrılıyor gemi, gemicik. Dahası var.

Çanakkale’de adalar hariç iki yaka arasında feribotlar günde 7 bin araç taşırken bu köprüye günlük 45 bin araç garantisi verilmiş. Bu matematik üstadı arkadaşlar yılda 16.5 milyonluk araçlık garanti verdiler. Sözleşmeyi imzaladıkları gün euro 4.80 kuruştu bugünse 16.40 kuruş. Maliyet 3.5 kat arttı. Ben neden köprü yaptınız demiyorum. Biz bu filmi daha önce de izledik. Osmangazi Köprüsü ortada. İşte o nedenle, aynı soygun modeliyle yapılan Çanakkale Köprüsü’nü de, sanki hafızamızı yitirmiş gibi, görmezden gelemeyiz.

“2 YILDIR KARIŞ KARIŞ GEZİYORUZ”

İktidar mensupları, lüks salonlardan dışarı çıkamazken, biz, memleketimizi 2 yıldır, karış karış geziyoruz. Milletimizin sesine ortak oluyor, dertlerine çözümler geliştiriyoruz. Geçtiğimiz hafta da, İstanbul Şile’de ve Aydın’daydık. Gördük ki; İktidarın büyüme masalları, Şilelileri de, Aydınlıları da teğet geçmiş…

Şile’deki pastaneci kardeşim, “Şeker bulamıyoruz.” diyor. Bir eczacı kardeşim, “Birçok ilacı bulamıyoruz.” diyor. “Fiyatlar sürekli artıyor, hastalar bize patlıyor.” diyor. Sağlığın veresiyesi mi olur? Ama eczanelerdeki veresiye defteri, her geçen gün kabarıyor. Şarküteri sahibi bir esnaf kardeşim, “Dükkanın günlük gideri, 800 lira. Ama şu saate kadar, sadece 250 gram peynir satabildim.” diyor.

“BU SORULAR BANA DEĞİL”

Dört aydır kirasını ödeyememiş. Nasıl ayakta kalacağını soruyor. Bu sorular bana değil, sana Sayın Erdoğan. Sen sarayında rahatsın. Beş maaşlı, on maaşlı saray insanları da evlerinde rahat. Ama bu insanlar cevap bekliyor. Bu insanlar, çare arıyor. Bu insanlar, çile çekiyor Sayın Erdoğan! Turizmden tarıma, birçok imkâna sahip Aydın’da da; işsizlik, yoksulluk ve pahalılık almış başını gitmiş…

Mesela; Nazilli’de karşılaştığımız bir anne, “Çare, çare, çare” diyerek, feryat ediyor. Diyor ki; “Kimine, 5 yerden maaş gidiyor. Benim çocuğumsa, delik deşik ayakkabıyla geziyor. Ben, sabahları çocuğuma harçlık veremiyorum.”

Mesela; İncirliova’da pastane sahibi bir kardeşim diyor ki; “Hammadde fiyatları çok yüksek. Bunların düşürülmesini istiyoruz. Biz de üzerine fiyat koyduğumuzda, bu sefer vatandaşın, alım gücü düşüyor. Yani 1 kilo alan vatandaş, yarım kiloya düşüyor. Yarım kilo alan, 250 grama düşüyor. Elektrik fiyatları da çok yüksek. 3000 ila 3500 lira arasında sadece buraya geliyor. İmalathanemle birlikte, benim aylık ödediğim elektrik, 10.000 lira. Ayrıca toptancımızda, marketlerde şeker yok. Şekeri artık kotayla veriyorlar.”

Bir başka kardeşim ise, içine düşürüldüğü duruma isyan ediyor. Diyor ki; “1.600 lira Bağ-Kur ödedim. Arabamı sattım, Bağ-Kur borcum olmasın diye. Ama ilaçlarım bile karşılanmadı. Bu halkın neyini alacaksınız daha fazla? Canımızı mı istiyorsunuz? Canımızı mı verelim?”

“200 GRAM ANCAK VERİYORUZ”

Mesela; Efeler’de şarküteri esnafı bir kardeşim diyor ki; “Eskiden 1 kilo sattığımız peyniri, artık 200 gram, ancak veriyoruz. 2 kişi çalışıyoruz. Asgari ücret yükseldi ama, bu zamlarla geçinemiyoruz. 4250 lira, çocuklarla beraber yetemiyoruz. Ev bizim olmasa, yanmıştık.”

Aydınlı üretici kardeşim diyor ki; “Kredi çekip, hayvanlara yem alıyorum. Yem 150 lirayken, süt 4 buçuk liraydı. Şu anda, yemin çuvalı, 350 lira. Biz hâlâ, 4 buçuk liraya süt satıyoruz. Nasıl dayanabileceğiz başkanım? Dayanacak gücümüz yok…”

‘NEYİN TİYATRO OLDUKLARINI ACI BİR ŞEKİLDE GÖRECEKLER’

Aziz milletim; Bereketli topraklarımızda, refah üretmek yerine, Afrika’ya tarım yatırımı yapmaktan bahseden, üreticilerimizi kaderine terk eden, bu garip zihniyetten kurtulmak için; Aydınlı vatandaşlarımız da artık gün sayıyor. 25 kiloluk tohumun maliyeti, 350 lirayken; Satış fiyatının, 1250 lira olması, çiftçilerimizi toprağına küstürüyor. Üretim maliyetleri, sürekli artarken; Desteklerin, âdeta sadaka niyetine verilmesi, çiftçilerimizi perişan ediyor. Pamuk üreticileri dertleriyle, bir başına bırakılırken; Suriye’den pamuk ithal edilmesi, çiftçilerimizi kahrediyor.

Ne var ki; Biz bu gerçekleri söyledikçe, onlar inkâr ediyor. Biz milletin sesi oldukça, onlar tiyatro diyor. Varsın olsun. Yalan mıymış, gerçek miymiş, çok yakında zaten görecekler. O sandık gelecek, bu arkadaşlar da, neyin tiyatro, neyin gerçek olduğunu acı bir şekilde görecek. Hiç merak etmeyin, az kaldı. Onlar, kendi yalanlarına, kendileri inanadursunlar, Biz, milletimizin gerçeklerini, anlatmaya devam edeceğiz.

‘İYİ PARTİ İKTİDARINDA ATATÜRK ORMAN ÇİFTLİĞİ TARIM BİLİMLERİ AKADEMİSİ’NDE BERABER YAPACAĞIZ’

Tohum temeldir, nesildir, gelecektir. AK Parti iktidarı ne tohumun ne toprağın ne de sizlerin kıymetini bilmiyor. Memleketimizin bolluğuna, bereketine, sizlerin çabasına nankörlük ediyor. Biz Türkiye’nin kalkınmasında sizlerin ne kadar önemli olduğunuzu biliyoruz. İYİ Parti iktidarında Atatürk Orman Çiftliği Tarım Bilimleri Akademisi’nde beraber çalışarak katma değeri yüksek, yerli ve milli üretimi beraber yapacağız.

“MÜCADELEMİZİN İLK ADIMLARINI DA MÜDAFİ-İ HUKUK CEMİYETLERİ’NDE BAŞLATTIK.”

Biz herkesin bitti dediği anda küllerinden dolan, kendi tarihini kendisi yazan büyük bir milletiz. Bağımsızlık uğruna can vermiş, vatanın bir avuç toprağı için dünyayı karşısına almış cesur bir milletiz. Biz, bastığımız toprağın da kurduğumuz devletin de kıymetini çok iyi biliriz. Çünkü biz bu topraklara, bu değerlere kavuşmak için kadınıyla, erkeğiyle, yaşlısıyla, kınalı kuzularıyla Atamızın lideriyle hep birlikte mücadele verdik. Mücadelemizin ilk adımlarını da Müdafi-i Hukuk Cemiyetleri’nde başlattık.

Önce bir Meclis kurdular sonra ise yasaları uygulayacak bir siyasi iktidar inşa ettiler. Olağanüstü şartlarda bile kanun devletinin sınırının dışına çıkmayıp istişare mekanizmalarını muhafaza ettiler. Cumhuriyet’in kurucu kadroları hiçbir zaman ben demedi, ‘Türkiye Cumhuriyeti’ dedi. Mustafa Kemal hiçbir zaman ‘ben’ demedi, ‘Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır’ dedi.

Atatürk’ümüzün tabiri ile ‘Yeni Türk Devleti kişi veya kişilerin değil, milletin devleti olacak’tı. Bu devlet en büyük gücünü milletin beraberliğinden yani Cumhuriyet’imizden alacaktı. Sadece yasalar çıkarmak yeterli değildi. 1924 yılında Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Erzurum ve Pasinler’de depremden zarar görenleri ziyarete gittiğinde yaşlı bir köylüyü yanına çağırdı. ‘Depremden çok zarar gördünüz mü baba’ diye sordu. ‘Hükümet sana kaç lira verse zararını karşılayabilirsin’ diye sordu. Yaşlı adam, ‘Valla padişah bilir’ dedi. Günümüze ne kadar benziyor değil mi? Gazi, ‘Baba, padişah yok. Onları siz kaldırmadınız mı? Söyle bakalım zararınız ne?’ dedi. Yaşlı adam yine ‘Padişah bilir’ deyince kaşları çatılan Atatürk, kaymakama dönüp ‘Siz daha devrimi yayamamışsınız’ dedi.

Ekonomiden eğitime, siyasetten bürokrasiye kadar her alanda kişisel ilişkilerin yerini kurumsal ilişkiler aldı.

“TÜRKİYE CUMHURİYETİ BÖYLE BİR REZALET GÖRMEDİ”

Bugün geldiğimiz noktada AK Parti iktidarı hangi onur anlayışına sahip? Geçen hafta ekonomideki uzmanlığından ziyade sitcom repliklerini andıran abuk subuk demeçleriyle ortaya çıkan Nebati bakanın bizzat kendisi verdi. Gözlerine bakılamıyor öyle ışık var. ‘Bir problem mi yaşadınız, bize ulaşırsınız bürokrasiyi alaşağı ederiz. Arkamızda Cumhurbaşkanı var’ dedi. Üstelik bunu yabancı yatırımcılara dedi. Türkiye Cumhuriyeti böyle bir rezalet görmedi. Böyle bir cıvıklık görmedi.

“BU AÇIKLAMA ÜLKEMİZDE BİR DEVLET KRİZİ OLDUĞUNUN KANITIDIR.”

Kurumsal devlet yapısını ortadan kaldıran ve kendisini devlet yerine koyan ucube bir yönetim anlayışı var. Biz bugün sadece bir siyasi partiyle değil, devlete karşı alınmış bir tavırla mücadele ediyoruz. Kötü bir tavırla mücadele ediyoruz. Bürokrasiden medyaya hatta iş dünyasına kadar her alanı Erdoğan-cıkların istila ettiği, Cumhuriyet kanunlarının yerini de sayın Erdoğan’a sadakatin aldığı bir tavırla mücadele ediyoruz. Maalesef artık bugün Türkiye’de ne modern bir devletten ne de eşit vatandaşlıktan söz edemeyiz.

“DİNDAR KADINLARIMIZIN OMUZLARINDA İKTİDARA GELİP O KADINLARI COPLATARAK İKTİDARDAN ÇEKİP GİTMEK.”

Biliyorsunuz sayın Erdoğan başörtülü bacılı konusunda çok hassastır. Her fırsatta başörtülü kadınlarımızın hakkından, hukukundan söz eder. Biz sanıyorduk ki sayın Erdoğan için bu ülkenin dindar kadınları birer kız kardeştir. Başı açık kadınlarımız için ne düşündüğü zaten İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasıyla ortadadır.

Meğerse işin aslı öyle değilmiş. Meğerse başörtülü olmak, dindar olmak, kendini müslüman olarak tanımlama sayın Erdoğan’ın bacısı olmak için yeterli bir kriter değilmiş. Adana’da tüm çarpıcılığıyla bu gerçeği gördük. Yaşananlar bize gösterdi ki sayın Erdoğan’ın bacısı olmak için başörtülü olmak yerine kendisine tabi olmak gerekliymiş. Asıl mesele dindar olmak değil, yandaş olmakmış. Başörtülü kadınlarımızın hukuku AK Parti’ye oy verdikleri sürece kutsalmış. Oyunu basarsan baş tacısın, itiraz edersen copu yersinmiş.

Dindar kadınlarımızın omuzlarında iktidara gelip o kadınları coplatarak iktidardan çekip gitmek… Şu ironiye bakar mısınız? Gerçekten ibretlik. Biz bu hastalıklı tavrın, memleketimizin huzurunu tehlikeye attığını biliyoruz.

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.