banner16

HDP'li Erol Katırcıoğlu: Erdoğan adım atarsa HDP AKP ile tabii ki uzlaşır

HDP İstanbul Milletvekili İktisat Profesörü Erol Katırcıoğlu, AKP ile ittifaka yönelik ilginç açıklamalarda bulundu. Katırcıoğlu 'Erdoğan adım atarsa HDP AKP ile tabii ki uzlaşır' dedi. 

30 Haziran 2021
HDP'li Erol Katırcıoğlu: Erdoğan adım atarsa HDP AKP ile tabii ki uzlaşır

HDP İstanbul Milletvekili İktisat Profesörü Erol Katırcıoğlu, AKP ile ittifak ile ilgili açıklamalarda bulundu.

Katırcıoğlu, Kronos Haber’e konuştu. İşte Katırcıoğlu'na sorulan sorular ve verdiği cevaplar:

Saldırı ile ilgili yeni gelişmeler var mı? Soruşturma ne aşamada? Devlet Bahçeli’nin yaptığı açıklamalarına ne dersiniz?

Soruşturma ne aşamada bilemiyorum. Özellikle Devlet Bahçeli ve tabii MHP kendileri olmadıklarını söyleseler de -kimseyi kanıtı olmadan suçlamak istemem- anladığım kadarıyla AK Parti’ye bir mesaj veriyorlar.

Nasıl yani?

Evet. Duyduğumuza göre ABD Başkanı Biden ve Erdoğan görüşmesi sırasında Biden Erdoğan’a “demokrasiye yönelik adımlar atarsanız size destek veririz” demiş. Erdoğan ve Erdoğan’ın birlikte olduğu koalisyon güçleri bunlar derin devleti temsil eden kişiler- anlaşılan bıçak sırtı bir dengedeler aslına bakarsanız. Ya düşecekler ya da despotizme doğru ülkeyi yönlendirecekler diye düşünüyorum. Eğer demokrasi yönünde adımlar atmak mümkün olabilirse ki ben Erdoğan’ın yapabileceğini düşünüyorum, ama bu ortaklık içinde bunun pek mümkün olmayacaktır.

‘Erdoğan uçurumdan kurtulmak için demokratik adımlar atabilir' 

Burada hemen şu sorumu sorayım. Yeni Yaşam Gazetesi’nde yazdığınız bir yazıda, “Kapatma davası, Kobane davası, İzmir’ deki saldırının iktidar bloğundaki çatlamanın ima ettiği ayrılıklarla ilgili olabilir. Karşımızda değişmek istemeyen bir devlet var. Sanırım sorun burada.” diyorsunuz. Bunu detaylandırır mısınız? Kim bu aktörler ve ayrılmanın nedeni ne?

Birkaç ay içerisinde arka arkaya olan bir takım gelişmeler oldu. Bir tanesi 104 amirale açılan soruşturma. Ardından Sedat Peker’in çıkışı ve ortalığa döktüğü özellikle Ağar ekibi ve yolsuzluk hikayeleri. Burada bir çatlama var gibi gözüküyor. Bir de son olarak Balyoz davasında yedi kişinin cezasını yenilediler. Şimdi bunlar tesadüf de olabilir. Fakat bunları yan yana getirdiğimiz zaman sanki 15 Temmuz’dan sonra Tayyip Erdoğan bir koalisyon kurdu. Bunun içinde Hulusi Akar da var, Süleyman Soylu da var, Bahçeli de var ve muhtemelen başkaları da var. Hulusi Akar’la orduyu kontrol ediyor. Bir takım yakın adamlarıyla büyük kurumları yönlendiriyorlar. Süleyman Soylu da İçişleri Bakanlığı’nı yönlendiriyor. Böyle bir koalisyon oluştu. Bu koalisyon Sedat Peker’in gündeme getirdiği davalarla oluşan bir çatlak ihtimalini bana düşündürüyor.

Bunu Biden’la ilişkilendirerek düşündüm. Eğer gerçekten de Adalet ve Kalkınma Partisi veya Tayyip Erdoğan uçurumu gördü ve uçurumdan kurtulmak için yavaş yavaş da olsa daha demokratik adımlar atmak gibi bir düşünceye gelmiş olsa bunu MHP varken nasıl yapacak? Dolayısıyla Tayyip Erdoğan bence gerçekten zor durumda. Çünkü partisine yeteri kadar hâkim değil. Daha doğrusu parti siyasetine hâkim diyeyim. Bildiğimiz kadarıyla bize dava açılması konusunda Adalet ve Kalkınma Partisi içinde birçok insan rahatsız. Bunu bize ifade ettiler. MHP ısrarla “kapatılmalıdır” diyerek bence Tayyip Erdoğan’ın elini belirliyor. Bu konuda bir karara varmak için biraz beklemek lazım. Deniz Poyraz’ı öldüren kişinin her ne kadar psikolojisi bozuk biri olarak gösterilmeye çalışılsa da görüntüleri ve hareketlerinden hiç öyle olmadığını görüyoruz. Tam bir profesyonel. Bu adamın yalnız başına bu işi yapmış olması çok zor bir ihtimal. En azından benim bu zamana kadar öğrendiğim, bu ülkede cinayetlerin içinde hep derin devletin olduğudur. Sedat Peker, Uğur Mumcu cinayeti için Ağar’ı işaret etti. 1990’larda beyaz Toroslarla kaçırılan bir sürü faili meçhul cinayetin varlığı, gerekse çözüm süreci sonunda özellikle 7 Haziran sonrasında olan olaylar, bunların hepsi bir iradeye tekabül ediyor. Türkiye devleti veya onu kontrol eden başka bir irade.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı bu iradenin dışında mı konumlandırıyorsunuz?

Hayır. O şu anda bunlarla koalisyon halinde ama çıkışında böyle bir şey yoktu. Hatta söylemekten hiçbir sakınca görmüyorum, Adalet ve Kalkınma Partisi’ni bir itiraz hareketi olarak yani ceberut bir devlet yapısına karşı bir itiraz hareketi olarak desteklemiş insanlardan biriyim. Çünkü Cumhuriyet yönetimi her ne kadar CHP iktidar olmasa bile İttihat ve Terakki zihniyeti hep vardı. Bunu unutmuyoruz. Ben o sırada üniversitede Rektör Yardımcısıydım. Başörtülü kızları üniversiteye almıyoruz derdi yönetim. Neden almıyoruz? “Çünkü öyle istemiyoruz.”

İzmir saldırısı ile HDP'ye ayağınızı denk alın mesajı verildi 

HDP’nin İzmir İl Başkanlığı’na saldırının Bahçeli’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir mesajı olduğunu ve elini bağladığını söylediniz. Cumhurbaşkanı’nın zor durumda olduğunu düşündüğünüzü de. Bu soruyu o nedenle sordum. Böyle düşündüğünüz için saldırıyı nereye konumlandırıyorsunuz diye sorayım bir de. Bahçeli tarafına mı?

Bahçeli demeyelim, çünkü suçlama gibi olur ama biraz evvel bahsettiğim o irade değişmek istemiyor. Yani gücünü devam ettirmek istiyor. Erdoğan buna da razı olabilir belki, ama hadise hızla illegal yerlere doğru gidiyor. Tayyip Erdoğan bunu görüyor ama çaresiz bir şekilde bunların önü olmaya devam ediyor diye düşünüyorum. Bize yapılan saldırıyla kapatma davası başlamadan önce bir mesaj verildi.

Kime verildi?

Bize tabii ki verildi.

Ne denmiş oldu?

Ayağınızı denk alın. Bizim mevcut siyasi yapının değişmesi, çok kimlikli, çok inançlı yeni bir demokrasi anlayışı üzerinden siyaset yapmamız onların bütün konumlarını bozuyor. Bütün bu baskılarına rağmen partimizin değil barajın altına düşmek giderek artan bir desteği olduğunu görüyorlar. Dolayısıyla bu seçim manevraları içinde de anlamlı bir şey. Bizi tasfiye etmeleri mümkün olabilse onlar için olumlu olacak diye düşünüyorlar. Ve bu çerçevede bize mesaj veriyorlar.

Başka kime ya da kimlere bir mesajdır?

AK Parti’ye ve Erdoğan’a.

Onlara ne denmiş oldu?

Sakın demokratik bir yola doğru evrilme, burada dur denmiş oldu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan demokrasi yönünde adımlar mı atıyordu ve engellenmiş oldu?

Böyle bir şey söyleyemem ama kendisine yöneltilen bir teklif var. Bu da eğer varsa. Biden’ın söylediği doğruysa böyle bir teklif var.

Erdoğan'ın Kandil'e mesaj göndermesi çözüm arayışında olduğunu gösteriyor  

Tam bu noktada şunu sormak isterim. Murat Karayılan 9 Haziran 2021 tarihinde, “Birkaç ay önce Türk devleti bazı dostlar vasıtasıyla, hatta Tayyip Erdoğan bizzat kendisi bize bilgi göndererek Türkiye’nin içinde, Kuzey Irak’ta ateşkes ilan edin. O zaman biz de yapacağınız hiçbir şeye müdahil olmayız dediler” iddiasında bulundu. Bekleyen ya da başlamış ya da başlaması planlanan bir müzakere mi var?

Bu haber bir işaret tabii ki. Tayyip Erdoğan’ın hâlâ bir çözüm arayışı içerisinde olduğuna işaret eder. Dolayısıyla benim söylediğimi biraz destekleyen bir hadise. Tahmin ediyorum Tayyip Erdoğan şunu görüyor, MHP’lileşiyor bir kere. Kendisi “bütün milliyetçilikleri ayaklarımın altına aldım” dememiş miydi? Şimdi nereden çıktı bu Türk milliyetçiliği? Hani siz ümmetçiydiniz? Hani farklı etnik kökende insanlara yakındınız? Böyle diyorlardı. AK Parti içinde akil birtakım insanlar var ve onlar bu rahatsızlığı söylüyorlar. Bu gidişin iyi bir gidiş olmadığını söylüyorlar. Zaten AKP içerisindeki muhalif seslere baktığımız zaman böyle bir itirazın orada olduğunu görüyoruz. Daha önce de Başkanlık Sistemi noktasında itiraz edenler de olmuştu. Onların hepsi tasfiye edildiler ve böyle bir yola girdi.

Yeniden bir çözüm masasına oturulur mu sorusu çok ortadadır. Keşke olsa diyeceğim bir şey. Benim gönlümden geçer. Çünkü akıl şunu gerektiriyor, bir kimliğin üzerine baskı yapıldığı vakit o kimliğin içindeki farklılıklar yok olur. Sınıfsal farklılıklar dahi yok olur. Diyarbakır’da iş adamları ile konuşurken “ekonomik sorunlarınız var ama esas sorunumuz özgürlük sorunudur” dediler. “Kimliğimizle ilgili sorunumuz var” dediler. Dolayısıyla 2015 itibarı ile Ceylanpınar’da iki polisin öldürülmesi gerekçe gösterilerek başlatılan saldırılar, bunun karşılığında tek çare olarak hendek kazarak kendisini savunmak durumunda kalmış olan gençler arasındaki kavga esasında onların iddia ettiği gibi PKK’nin yaptığı bir kavga değildi. Bunun içinde en başta FETÖ’cü subaylar vardı. Bu hiç konuşulmuyor. O sırada bütün Güneydoğu’da yönetimde bulunan üst düzey askerlerin hemen hemen hepsi FETÖ’den tutuklu şu anda. Bu bir tesadüf olamaz ki.

O iki polisin öldürülmesinden de bir fiyasko ortaya çıktı. Tek bir kanıt bulamadıkları için tutukladıklarını bırakmak zorunda kaldılar. Çünkü onlar öldürmemişti. O iki polisi gerekçe gösteren hangi zihniyetse -derin devletin de yapmış olabileceğini düşünüyorum- ses kayıtları çıkmıştı “bir bomba atarız savaş çıkarırız” diye ona benzer bir şeydi. Yabancı örgütler, istihbarat örgütleri de olabilir. Türkiye’nin kanayan yarasını daha da kanatmak için bir hamle olarak görülebilir. Bunun Tayyip Erdoğan 7 Haziran’da iktidardan düştü ama bu olayları yaratarak 1 Kasım’da tekrar seçimleri kazandı. Fakat bu kez öncekinden daha zayıftı. Ancak MHP’nin desteği ile ayakta durabildi. Bütün bunlar bir şey söylüyor, Kürt sorununu bu şekilde çözemezsiniz. Bütün bu olaylardan, bütün bu yaşananlardan sonra Kürt sorununu böyle çözmek demek Kürtleri daha fazla birleşmeye iter. Öyle de oluyor zaten. Açıkça sana söyleyeyim, İş ve Aş Buluşmaları’nda İzmir’den Van’a Anadolu’daki çeşitli yerlerini dolaştık. İnsanlar partimizi eleştirse de “bizim partimiz sizsiniz, arkanızdayız” diyor.

Erdoğan adım atarsa HDP AKP ile tabii ki uzlaşır  

“Gönlümden geçer” dediğiniz için tekrar sormak isterim. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu yönde adım atsa HDP tekrar AKP ile uzlaşır mı?

Tabii ki.

Gerçekten bu şekilde bir çözüm çıkmasına inanç var mı?

Her an var. Sayın Öcalan da söyledi. “Ben bir hafta da çözerim” dedi. Bu çözülmeyecek bir mesele değil.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile müzakere edilir ve çözülür diyor musunuz?

Evet. Çözüm konusunda bir adım atmayı düşünürse tabii ki konuşuruz. Ben bunun doğru olacağını düşünüyorum. Çünkü Kürt sorunu sadece Kürt sorunu değil. Türkiye’nin hem eksik demokrasisinin sorunu hem de ekonomik bir sorun. Kürt sorununu çözen bir Türkiye ekonomik sorunlarına da çözebilir.

'Erdoğan yarın 'bunu çözeceğiz, konuşalım' derse hayır diyemeyiz' 

Dönem dönem girişimler oldu. Oslo gibi, Öcalan’la görüşme ve Çözüm Süreci gibi. Kürt sorunu bu görüşmelere indirgenebilecek bir sorun mu? Bir de demokrasi sorunu diyorsunuz. Bu iktidarla demokrasi sorunu çözülebilir mi?

İktidarın şu anki geldiği nokta bu soruna hayır dememi gerektiriyor, biliyorum. Çünkü şu anda bir nefret bir düşman hukuku uygulanıyor. Ama Erdoğan yarın “biz bunu çözeceğiz, konuşalım” dese hayır demeyiz.

Şunu da biliyoruz, bu artık Uluslararası bir mesele. Türkiye Kürt sorunu uluslararası bir soruna dönüşsün istemiyordu. Bunun için çok çaba gösterdi. Ama özellikle Suriye’de yaşananlar Kürt sorununu uluslararası bir sorun haline getirdi. Dolayısıyla uluslararası katılım olmadan bu sorun çözülemez. Dünyadaki benzer örneklere baktığımızda bunu görüyoruz. Kuzey İrlanda’da Amerika devredeydi. Filipinler’de Türkiye devredeydi. HDP, Öcalan tarafından müzakere partisi olarak ifade edildi. Bu doğrudur. Müzakere yapabilme arzumuzun olduğunu söyleyebilirim ama müzakere edecek taraflarla, edilebilecek bir ortamın hazırlanması lazım. Bu sorun çözülmeden her hangi bir sorun da çözülemez. CHP parlamentoda halledelim diyor. Tamam diyoruz. Bir itirazımız yok. Biz problemin çözümü için her türlü uzlaşma teklifine yakınız. Tabii ki kırmızı çizgilerimiz olabilir ama bunlar çözümün konuşulduğu bir süreçte konuşulur. Önceden şudur deyip kestirip atamayız.

Eski Eşbaşkanınız Selahattin Demirtaş da “HDP’nin oyları garanti değil, önümüze ne konacağına bakarız” demişti. Önünüze bu konsa Millet İttifakı ya da Cumhur İttifakı ile bir ittifak olur mu?

Dediğim çerçevede gerçekleşirse olabilecek bir şey. Bizim şu anki pozisyonumuz şu, iki ittifak var ve üçüncü ittifak olarak demokrasi ittifakını öneriyoruz. Bunu partiler de duysun istiyoruz ama asıl olarak bunu halka söylüyoruz. CHP’nin, İYİ Parti’nin, başka partilerin tabanlarına söylüyoruz. Diyoruz ki, biz ülkenin daha ileri bir demokrasiye ulaşması için bir ittifak yapmak istiyoruz. Bunu sandıkta göstermek istiyoruz.

CHP ve İYİ Parti’nin yaklaşımı için ne dersiniz?

CHP daha fazla bizimle bir şey yapmak ister gibi. Kılıçdaroğlu’nun dostlarla dediği şeyin içinde biz de varız anlaşılan. Ama biz de şunu söylüyoruz ve söylemeye de devam edeceğiz, Selahattin’in dediği gibi oyunlarımız çantada keklik değil. Biz çaresiz de değiliz. Biz milletvekili seçimlerinde mecliste olabilme çoğunluğunu elde edebileceğimizi düşünüyoruz. Yüzde 10’un üzerinde oy potansiyelimiz var. Kaldı ki kimin Cumhurbaşkanı olacağına da biz karar veririz. Bu çok açık.

Erken seçim çok konuşulur oldu. Siz somut olarak bir erken seçim bekliyor musunuz?

Şu an Adalet ve Kalkınma Partisi’nin pozisyonuna baktığımızda erken seçim onlar için bir çözüm değil. Bu nedenle uzak duruyor, 2023’e işaret ediyorlar. Fakat bu 2022’de olmayacak anlamına gelmiyor. Yaşanacak gelişmelere bağlı diye düşünüyorum.

‘CHP’li belediyeler bizim bir arkadaşımızı dahi işe almadılar'

Ne olabilir?

Uluslararası konjonktür nasıl gelişecek bunu bilmiyoruz. Diyelim ki az önce konuştuğumuz gibi daha demokratik bir yöne doğru evrilmeye karar verdi ve dışarıdan yatırımlar gelmeye başladı ve ekonomi canlanmaya başladı. O zaman seçime gitmek de bir sakınca görmeyebilir. Muhalefette daha cesur olamadığı, “Biz daha ileri bir demokrasi istiyoruz. Bu demokraside Kürtlere de yer var, HDP’ye de yer var” diyemediği için oyları da artmıyor. Dolayısıyla biz fikirlerimizi halka paylaşıyoruz. Eşbaşkanlarımız ifade ediyor. Bize destek veren kitleler “CHP’yi destekledik ama bir şey görmedik” diyorlar. Haklılar. Bizim bir arkadaşımızı dahi işe alamadılar. Gerçek bu. Bu meselelerde daha çok zamana ihtiyacımız var.

‘Muhafazakar kürtler ya bize geliyor ya da Babacan'ın Deva'ına gidiyor' 

Eşbaşkanınız Mithat Sancar “Yeni bir yol halkla birlikte açılacaktır” dedi. Yeni bir parti çalışması var mı?

Biz kapatma davasının açılacağını daha önceden biliyorduk, hazırlıklıydık. Birinci iddianame ortaya çıktığında bir kurul oluşturulmasına karar verildi. Hukukçulardan oluşan bir kurul oluştu. Sadece HDP’li avukatlardan değil, çevremizde dostlarımız olan hukukçuların katıldığı bir kurul oluşturuldu. İkinci iddianamenin gelmesi daha çok yeni. Henüz buna karşı bir savunma oluşturulma noktasına gelinmedi. Fezlekesi olan arkadaşlarımızın neyle suçlandıklarının dosyalarını göndermelerini istediler. Bilgi toplama aşamasındalar. Kapatılsa bile bir çaresizlik hissetmiyoruz. Kapattırmamaya niyetliyiz. Biz nevroz kutlamalarında bir mesaj vermek istedik. Milyonlarca insan meydanlara çıktı. Orada şunu söylemeye çalıştık, partiyi kapatırsın kapatmasın bu bir şey değil ama bu partiye oy veren 10 milyona yakın insanı nasıl yok edeceksin? Bu insanların sizin istediğiniz gibi oy vereceğini nereden çıkarıyorsunuz? Kaldı ki AK Parti’nin bugün Kürtler nezdinde hiçbir kıymeti harbiyesi kalmadı. Bir takım bölgelerde bazı toprak sahibi ve Şıh gibi birtakım tiplerle ilişki içinde. İşin içinde parasal ilişkiler var. Eski muhafazakâr Kürtlerin çoğu ya bize geliyor ya da Babacan’ın partisi DEVA’ya gidiyor. Babacan’ın orada bir desteği var.

Siz de, Eşbaşkanlarınız da “kapattırmamak hedefimiz” diyorsunuz. Bugün Nedim Şener de yazmış. Duran Kalkan’ın buna benzer açıklamaları oldu. “HDP Türkiye’yi yönetebilir. Kapattırmamalı” diye. Şener de “HDP’nin yol haritası belirlenmiş” diye bir yazı yazdı. Ne dersiniz?

Duran Kalkan’dan önce ben söyledim. Tabii ki biz bu ülkeyi yönetmeye talibiz. Bizim halkımız da partimiz muhalif bir parti, itiraz eden bir parti gibi düşünüyorlar. Hâlbuki böyle değil. Biz önümüzdeki seçim sonrasında bu ülkeyi yönetecek iktidar iradesinin içinde olacağız. Bizi yok sayarak artık kimse Türkiye’yi yönetemez. Bu mümkün değildir. Bu yönde adımlar da atıyoruz. İş ve Aş Buluşmaları, kadın yoksulluğu üzerine Anadolu’yu dolaşan arkadaşlarımızın çalışmaları bunu gösteriyor. Ben Kürt değilim ama söylediğim sözlerle onların kaderlerini paylaşan bir insan olduğumu anladıkları için gittiğim her yerde bana sempati gösteriyorlar. Bu sempatiyi hak etmek için de düşündüklerimi söyleme ihtiyacı hissediyorum. Türkiye Cumhuriyeti devletidir bütün problem bunun altını çizeyim. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Kürt sorununu yaratmıştır. PKK’yi de aynı şekilde. Kürtleri tanımaması, kültürüne getirdiği yasaklardan dolayı ortaya çıkmıştır. Yoksa durup dururken kimse şiddet uygulamak istemez. Dolayısıyla devletin kendisiyle hesaplaşması lazım. Ama bu sıkmıyor. Asıl sorun PKK neden var? Bize aranıza mesafe koyun deniyor. Tamam, buna cevap verelim ama siz bu soruya cevap verin PKK neden var? Biz tabii ki ölümleri hiçbir şekilde onaylamayız. Sivil siyaset yapan insanlarız. Eğer olaylara bir rasyonalite içerisinde bakacak olursak düne kadar dağda kart kurt sesi çıkaran Kürtler diye tanımlanan insanlardan söz ediyoruz. Bu insanlar yıllar yılı jandarma dipçiğiyle en zor koşullarda yaşamış insanlar. Şimdi bile böyle. Kürtçe bir şey diyecek olsa insanlar hemen müdahale ediliyor. Neden? Türkiye’de Kürt yok mu? Kendi aralarında Kürtçe konuşuyorlar. Şırnak’ta, Hakkâri’de Türkçe duyamazsın. Herkes Kürtçe konuşuyor. Ne yapacağız şimdi? Bu bir gerçek. Türkiye bu gerçeği görmemezlikten gelerek yürüyemez. Türkiye halkının Kürtlere bir özür yükümlülüğü var. Duymuyorlar çünkü. Batıda yaşayanların Kürtlerin ne yaşadığından haberi yok.

‘PKK ile ortak taban bir sosyolojidir, tercih değil' 

Haberi olan insanlar da var. Sayıları da dediklerinizden fazla. CHP de artık parlamentoda çözüm isteme noktasında. Ancak insanların az evvel değindiğiniz gibi PKK ile mesafe noktasında çekinceleri var. Hâlâ çatışma içinde olunan bir silahlı örgütten bahsediyoruz. Bu hâkim olmasın ve mecliste çözülsün isteniyor. Bunun dışında sivil bir inisiyatifle çözülsün isteniyor. Böyle bir yol izlese 7 Haziran’da gördüğümüz gibi oyları da artabilir belki ne dersiniz?

Doğru. Bu çekinceyi anlıyorum. Şiddeti siyasi sorunların çözümü için kullanılacak bir araç olarak görmüyoruz. Bu iş belki bitmiştir. Hiçbir HDP’linin de gördüğünü zannetmiyorum. Mesafe koyma meselesi şöyle bir şey, bu bir sosyoloji. Milyonlarca Kürt var ve milyonlarca Kürdün çocuğu, akrabası kendilerine yapılanlara razı olmadığı dağa çıktı ve PKK’yi kurdular. Bu insanlar aynı zamanda bizim seçmenlerimiz. Dolayısıyla bir çözüm süreci telaffuz edilmeden bu iç içe geçmiş olayları çözmemiz mümkün değil. Bu sosyolojidir, bir tercih değil.

Ancak burada insanların temel haklarından konuşuyoruz. Haklarının anayasal güvence altına alınmasından. Sonuçta insanlar “kölen değilim” diyor. Bu ülkede eşit vatandaş olarak yaşamak istiyorum diyorlar. Dolayısıyla sorduğum şu, niçin insanların bu temel hakları bir silahlı örgütle pazarlık aracına dönüşsün? Neden mecliste anayasaya geçsin ısrarına dönüşmesin? Temel haklar neden pazarlık konusu olsun?

Biz mecliste görüşülmesine karşı değiliz. Komisyonlar öneriyoruz.

‘PKK yıllardır Türkiye'de yok, Suriye'de örgütlenmiş durumda' 

Karşısınız demedim.

Tamam. Şunu söyleyeyim, olaylarla ilgili Türk halkının daha fazla bilgilenmesi mümkün olabilse, mesela bir medyamız olabilse ve Türkiye halkıyla daha kolay iletişim kurabilme şansımız olabilse bu ölümlerin neden yaşandığı, neden böyle bir tarihimizin olduğunu anlatma şansına sahip olabiliriz. Fakat böyle bir imkânımız yok. Bir kere PKK’nin son halini görüyorsunuz Türkiye’de bir aktivitesi yok. Yıllardan beri yok neredeyse. PKK anladığım kadarıyla Suriye’de örgütlenmiş durumda. Kuzey Irak’ta bir varlığı var. Zaten Türkiye’den bir ölçüde kopmuş gibi gözüküyor. Tabii ki Türkiye’yle ilgi söylemek istediklerini söylüyorlar. İddialarını devam ettiriyorlar. Sonuç olarak PKK da bir parti. Kürdistan İşçi Partisi olarak tanımlıyor kendisini. Dolayısıyla bir çözüm süreci konusunda ışık görseler bu meselelerde konuşabilmek ve hızla bu meseleyi tarihe gömmek çok mümkün.

Mesela tecrit böyle bir sebeple uygulanıyor. Çünkü tecrit Öcalan’la bir fikir telakkisinde bulunmamızı önlüyor. Öcalan’ın Suriye’deki Kürt hareketi ile ilgili ne düşündüğünü bilmiyoruz. Hâlbuki bu adam yıllarını vermiş, Ortadoğu’yu en iyi tanıyan siyasetçilerden biri. Aynı zamanda Irak’taki durumu çok iyi biliyor. Türkiye’yi çok iyi biliyor. Zaten çözüm sürecinde söylediklerimin çoğu çıktı. “Darbe dinamiği çalışır” dedi ve darbe dinamiği çalıştı. 2016’da darbe girişimi oldu. Bu insanın önerilerinin dahi duyulmasını istemiyor. Çünkü devlet değişmek istemiyor. Devlet ontolojik olarak Kürtlere yönelik güvensizlik hissediyor. Onun için de eğer güvenmiyorsanız e zaten Kürtler de size güvenmiyor ve problem de çözülmüyor. HDP’nin niçin bir müzakere partisi olduğunu anlamak buradan da mümkün. Biz bu güvensizliği ortadan kaldırabilecek etkiye ve yetkiye sahibiz. Ama bunu AK Parti’ye de diğer partilere de anlatmak mümkün olmuyor.

'CHP VE İYİP gerçek demokratsa bizimle demokrasiyi konuşsun' 

CHP’ye de olmuyor mu? 24 Haziran seçimleri sırasında hem tabanlarınızda özellikle genç kuşakta bir yakınlık vardı hem de parti görevlileri dayanışma içindeydi sahada. Şimdi böyle bir hava yok mu?

Yok gibi. Çokça duyduğum için söylüyorum, “körü körüne kimseye verecek oyumuz yok” diyor seçmenimiz. Bizim kendi tabanımızı ikna edebilmek için elimizde bir şey olması lazım. Maalesef CHP bunu iyi kullanamadı. CHP’nin siyaseti devleti düşünerek yapılan bir siyaset. İktidara gelecekler ve problem olmayacak. Böyle bir şey yok. Olmayacak böyle bir şey. Dünya değişti artık. Seni iktidara taşıyacak olanlar da bizim partinin tabanı esasında. Aynı şeyi Meral Akşener’in partisi içinde söyleyebiliriz. Eğer siz gerçek demokratsanız bizimle demokrasiyi konuşun. Biz son derece açığız. Oturup konuşalım. Bir sözleşme yapalım. İktidara gelirsek ne yapacağız hedeflerimizi koyalım. Biz gelirsek ne yapacağımızı söylüyoruz. Biz iktidara gelecek olan iradenin birinci dereceden Kürt sorununu çözmek üzere adım atmasını istiyoruz. Bu bizim olmazsa olmazımız.

'Parlementer demokrasi bana göre sürecini bitirmiştir' 

Kötü senaryoya göre düşünürsek, diyelim ki HDP kapatıldı ve erken seçim oldu. O zaman ne olur? HDP sandığa gitmeyebilir mi? Bir de boykot gibi, sine-i millet gibi seçenekler neden toplumda da siyasette de karşılık bulmuyor?

Bu sorunun cevabını verebileceğimi sanmıyorum ama şöyle söyleyeyim, sine-i millet meselesinden gidersek bunu ilk konuşanlardan biriyim ve ikna edildim. O da şu, eğer biz meclisten çekilirsek Kürt halkı mevcut Türkiye sisteminden ümidini tümüyle yitirir. Çok içe kapanırlar. Bunu söyleyen arkadaşlar “biz Kürdistan’a sıkışmak istemiyoruz” diyorlar. Şu çok açık, HDP projesi esas itibariyle öncekilerden çok daha farklı bir proje.

Nedir farkı?

Türk milliyetçiliğinin karşısına bir başka milliyetçilik koymuyoruz. Yine bir milliyetçiler tokuşturması olsun istemiyoruz. HDP, başta Kürt halkının olmak üzere bütün ezilenlerin partisidir. Böyle ifade edince yeni bir demokrasinin gerekliliğine de işaret ediyoruz. Farklı kimliklerin kendilerini ifade edebilecekleri bir demokrasi. Bu Avrupa’da bile hâlâ ulaşılmış bir anlayış değil. Avrupa’da bile hâlâ insanlar parlamenter sistemden medet umuyorlar. Parlamenter demokrasi bana göre sürecini bitirmiştir. Onun için Halkların Demokratik Partisi’nin asıl hedefi katılımcı bir demokrasidir.  Yerelliktir, yerelden yönetimidir, âdemi merkeziyetçi bir yönetimidir. Ekonomiyi de böyle yönetmek istiyoruz. Çünkü dünya buraya doğru ilerliyor. Dünyayı izliyoruz ve diğer partilerden daha yakınız bu konulara. Meclisin en entelektüel partisi biziz. Bakın danışmanım Marx üzerine doktora yazmış biridir. Kitabı da piyasada. Alın, okuyun. (gülüyor)

Peki, son olarak HDP’nin bundan sonraki yol haritası nedir ve eklemek istediğiniz bir şey varsa dinleyelim.

Umudum şu, Türkiye gibi çok kimlikli bir toplumda gerçekten herkesin nasıl yaşamak istiyorsa öyle yaşayacağı demokrasiye ihtiyacımız var. Şu anda bize giydirilmiş gömlek üzerimize uymuyor. Parlamenter demokrasi diyebiliriz ama o da o kadar ilkeli ki sadece seçimlerle işaretlenmiş. Anayasada insanlar istedikleri yerde miting yapabilirler, basın açıklaması yapabilirler diye yazıyor ama yapamıyoruz. Dolayısıyla benim arzu ettiğim şey Türkiye halkının bunu anlaması.

‘Muhalefet güçlendirilmiş parlamenter sistem değil daha katılımcı demokrasi istemeli' 

CHP’nin Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem çalışmasını doğru bulmuyor musunuz?

Eksik buluyoruz. Aslında Cumhuriyet Halk Partisi daha fazla katılımcı demokrasi istemeli ve bunu söylemeli. Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi hayatında hiçbir zaman ülkeyi yönetmedi ama büyük şehirleri yönetti. Vesayetin ne olduğunu onlar bizden daha iyi biliyorlar. Ama şimdi sanki böyle bir şey yokmuş gibi davranıyorlar.

Tek parti dönemi, 70’lerde Ecevit yönetimi var.

Onları kastetmiyorum. 1950’den itibaren doğru dürüst iktidara gelmediler. 74-77 arasındaki zamanlarda oldu. Fakat onların zihniyet dünyası ordu vasıtasıyla Türkiye’yi yönetti. Ben akademisyen kimliği olan ve bu ülkenin bir vatandaşı olarak çabamız halkımızın bunu anlamasıdır diyorum. Gerçek anlamda özgürlüğün yaşanabileceği bir ülkeyi ancak böyle inşa edebiliriz. Kendi hayatlarıyla ilgili kararları kendilerinin vereceği bir sistem istiyoruz. Tepemizde birilerinin şunu yapın, bunu yapın demesini değil. Üçüncü Köprüyü şuraya yapıyorum demek Türkiye toplumuna hakarettir. Kanal İstanbul’u yapıyorum demek Türkiye toplumuna hakarettir. Bize sormak zorundalar. İstanbul’da yaşayan insanlara sormak zorundalar. Ancak bu şekilde karar vererek yönetmek gerekir. Böyle bir dünya istiyoruz. Bizim inşa etmek istediğimiz demokrasi budur. Belki ütopik kaçabilir ama örnekleri var.

‘CHP çıkıp İmralı'ya gittini' diyor AKP'nin yaptığı en doğru şey oydu' 

Veysi Sarısözen Yeni Yaşam Gazetesi’ndeki yazısında “HDP daha fazla CHP tabanına seslenmeli. CHP’yi tabanından parlamentodan çekilmeye zorlamalı. CHP sizin parlamentoculuk oyunuzu oynamayacağım demeli” diyor. HDP bu fikre nasıl bakar? Sizin yol haritanız içinde CHP tabanıyla da buluşma var mı?

Veysi anladığım kadarıyla sine-i milleti söyleyen biri ve bunu uzun zamandan beri söylüyor. Ben buna katılmıyorum. Tabii ki Cumhuriyet Halk Partisi’nin tabanında bize yakın, bizim söylemeye çalıştığımız duyarlılıklara sahibi insanlar var. Fakat yapısal olarak baktığımızda tamamen devleti düşünerek siyaset yapan insanlar da var. Bunların çoğu AK Parti’de de bulunabilecek insanlar. Milliyetçiler bir kere. Mesela Engin Altay’ın ikide bir çıkıp AK Parti sıralarına “Siz İmralı’ya gittiniz”, “İmralı ile görüştünüz” diyerek eleştiride bulunması bana çok saçma geliyor. AK Parti’nin en doğru yaptığı şey oydu ve CHP olarak sen bunu eleştiriyorsun. Böyle şey olmaz. Senin teşvik etmen lazım. Dolayısıyla Cumhuriyet Halk Partisi maalesef hala o altı okun partisidir. İçinde sosyal demokrat insanlar var ama onlar da demin senin sorduğun sorunun cevabını bilmedikleri için sanki biz gizli örgüt üyesiymişiz, elimizde silahla dolaşan insanlarmışız gibi izlenim uyandırıyorlar.

‘Erdoğan'ın tek zekice hareketi medyayı kontrol altına almasıdır' 

Burada şunu da söyleyeyim, Tayyip Erdoğan’ın tek zekice hareketi oldu. O da iktidara gelir gelmez havuz medyasını kurarak medyayı kontrol altına almasıdır. Hep söylüyorum, siyaset bilimciler diyor ki modern siyaset medya siyasetidir. Medyayı kim kontrol edebiliyorsa siyaseti o kontrol ediyordur. Bunlar olurken güya ülkeyi yönetmek isteyen CHP’nin bir tek kanalı yoktu. Sonradan Halk TV’yi filan açtılar. Bizim vardı ama hemen yok ettiler. Türkiye adı demokrasi olan bir diktatörlük yaşıyor. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen sistem tümüyle tek adam sistemidir. Bunu meşrulaştırmaya dönük bir açıklama yapmak mümkün değildir. Bu röportajı okuyan insanların HDP ne diyor diye gerçekten dikkatli bakmalarını isterim.

'Ahmet Şık yanlış bulduğum işler yaptı, Veyis Ateş'in tek özelliği ses tonudur' 

Son demiştim ama eski milletvekiliniz olduğu için sormazsam olmaz. TİP milletvekili ve eski gazeteci Ahmet Şık’ın Veyis Ateş’le yaşadığı polemik ve Sezgin Baran Korkmaz’ın evine gitmesi konuşuluyor. T24’te Tuğçe Tatari bir eleştiri yazısı yazarak özeleştiri vermesi çağrısında bulundu. Siz bu olanlara ne diyorsunuz?

Ahmet Şık’a haksızlık ediyorlar. O çok duygusal, gazetecilik heyecanıyla yaşayan bir insan. Milletvekili olduğunu pek anlayamadı bence. Benim çok sevdiğim bir insandır. Ama yanlış bulduğum işler yaptı. Ben milletvekili olarak böyle işler yapmam. Ama gazeteci olsam belki de yapmam lazımdır. Sezgin Baran Korkmaz’la görüşmesi gerekirdi belki de.

Veyis Ateş’i ben de tanırım. Beni sık sık TVNET’e çağırırdı. İyi bir ses tonu vardır. Tek özelliği de bu ses tonudur. İnsan olarak bizim değerlerimizi paylaşan biri olduğundan emin değilim. Olmadığını düşünürüm. Ahmet Şık arkadaşımızdır. O yazıyı yazan Ahmet Şık’ı tanımamış.

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.